Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Başı Bozuk/Özlem TÜM

Başı Bozuk/Özlem TÜM

Üç sene… Tam üç senedir Erhan var ama yoktu. O siyah gece ikisi için de dönüm noktası olmuştu. Kayseri'den dönüyorlardı o gece. Yol hiç bitmeyecek gibiydi. Sarmal, o günden sonra evde konuşulmadan yaşanılan her şeyin şahidi idi.

Devamını Okuyun  
Aşkımız yarım kalmasın!/Pelin AKDEMİR

Aşkımız yarım kalmasın!/Pelin AKDEMİR

Fakat bu hikâye ardında iki mezar taşı bırakanların hikayesi. Bir eş, bir oğul yatıyor. Yüreği suskun teyzemin, gözleri buğulu, özlem dolu. Benim aklımda ise anılar ve radyo var. İki sene sonra adım attık köy evine, anılarımız peşimizde. Annem konuşuyor: “İki sene önce her şeyi toparladık, güzelce yerleştirdik. Bir sonraki sene gelince kolayca açarız diye. Güve yememişse evde her şey vardı. Pirinç, bulgur, ceviz…”

Devamını Okuyun  
Havadan Sudan/ Gonca Borça

Havadan Sudan/ Gonca Borça

Toplantı salonunda bir şaşkınlık kol geziyordu, patronun düşüncelerine (onların tabiriyle fantezilerine) boyun eğmek isteyemeyen bir grupla, her konuda evet efendimciler karşı karşıya kalmış, gündemi tartışıyorladı. Hikayenin kahramanı Patron Atılgan Bey her zamanki gibi satış konusunda büyük harflerle konuşmaya başlamıştı, “Ekmeği, tuzu herkes satar önemli olan Alaska’ daki insana buz satabilmektir”. "Tereciye tere verebiliyorsan konuşacaksın karşımda".

Devamını Okuyun  
Yârin Yanağından Gayrı/Yücel KARTAL

Yârin Yanağından Gayrı/Yücel KARTAL

İnsan, ne için yaşar? Böyle sormuştu büyük usta Tolstoy bundan yüz küsur yıl önce. Bir ömrü boşuna heba eden, ne için yaşadığının farkında olmayan milyonlar bir kenara... Az çok yaşadığının farkında olan her insanın bir amacı vardır. Kimi mesleği için yaşar, ömrü laboratuvarlarda geçer kiminin. Kimi ise sadece ve sadece idealleri için yaşar… Orhan da öyleydi. Yıllar onu hiç değiştirmedi. Eşyalar, mekânlar, insanlar değişti; o değişmedi. Aynı duygu, düşünce, idealler ve en önemlisi aynı karakterde geçen bir ömür…

Devamını Okuyun  
TOZ  BULUTÇUKLARI/Meral Kutluğ İLSEVER

TOZ BULUTÇUKLARI/Meral Kutluğ İLSEVER

Yattığı karanlık odada, perdenin incecik aralığından içeri sızan ışık huzmeleri ile aydınlanan bölümde sürekli uçuşan toz zerrecikleri görüyordu. Ne kadar zamandır uyanıktı, niye bu karanlık odada ve niye bu yatakta yatıyordu hatırlayamadı. Tekrar perdenin aralık bıraktığı yere döndü. Bütün bu milyonlarca zerrecik sanki hoş ve hareketli bir müzik eşliğinde durmadan dans ediyorlardı. Tıpkı tarihi filmlerde gördüğü görkemli salonların, muhteşem atmosferinde dönen, kabarık etekli kadınlar ve üniformalı yakışıklı adamlar gibi. Kadınların pek çoğu üniformalı erkekleri yakışıklı bulur nedense. Bu giysiler o adamları bambaşka bir kişiliğe mi taşır?

Devamını Okuyun  
BİT MİT*/Erinç BÜYÜKAŞIK

BİT MİT*/Erinç BÜYÜKAŞIK

Daha birkaç gün önce sunucu televizyonda muhtıra bildirisini okumuştu. Suratı bir karış o komutan, sıkıyönetimin ülke için zaruriyetinden söz ediyordu ekranda. Cümleleri akarken, zoraki gülümsediği de oluyordu. İçi sıkıldı Nesrin’in. “Sokağa çıkma yasağı demek, bu deli oğlanı tık eve başarabilirsen. Laf dinlemez ki hiç.” Kocası da üniversitede “Cadı avı başlar yakında,” demişti ya. Evdeki kitapları kolilere yerleştirip bodrum katında bir köşeye koymuşlardı korkuyla geçen. “Malum her darbede ilk günah keçisi kitaplar oluyor,” demişti kocası. “Eşek ölüsü gibi bu koliler,” diye ilenmişti Nesrin.

Devamını Okuyun  
Kavanozdaki Adam/Selim KOÇ

Kavanozdaki Adam/Selim KOÇ

Prolog: bir cehennem ayazı şu anda buradan geçen her tükenişe vergi kesmektedir.rüzgarın en küçük oğlu az sonra iğdiş edilecek ve cennette bir yere saplanacaktır direk gibi.orada çürüyene dek yeni oyunlar vizyona girecektir dehşetin perdesinde.

Devamını Okuyun  
Sessizliğin Rengi/Fatma ALTUN

Sessizliğin Rengi/Fatma ALTUN

Günlerdir uyumamıştı. Uykusuz geçen gecelerin ardından okulda geçirdiği gürültülü patırtılı gündüzler ona hiç yardımcı olmuyordu. Unutmak için bu kargaşa iyi gelir sanmıştı ancak yanılmıştı. Şimdi sınav için ayırdığı bu otuz beş dakika onun dinlenebilmesi için kaçırılmaz bir fırsat gibi duruyordu. Zihnini susturabilirse, bunu başarabilirse eğer geri kalan hayatı için alması gereken kararı düşünebilecekti. Ne yapacağını bilmiyordu. Hayatında ilk defa ne yapacağını bilemiyordu. Kafası karışıktı, gönlü karışıktı, hayatı karmakarışıktı. Bir kez, sadece bir kez yaralanmış bir gemi, batmaya mahkûm mudur? Su dolmaya başladıysa ne olmuş, boşaltılabilir. Kıyıdan kıyıdan yüzmek yerine yeniden açılabilir. Açılamaz mı? Açılır, neden olmasın?

Devamını Okuyun  
Gözler ve Tılsımlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Gözler ve Tılsımlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Dükkânın karanlık, kasvetli halini gözleriyle izledi. İçerisi yine ırgat pazarına dönmüş. Zihni bulanıklaştı. Vitrindeki birkaç rugan kundura, püsküllü damatlıkların yanında sıralanmış. Güneş yüzünü göstermedi henüz. Kapkara gök. Kasabalılar ilçedeki fabrikasyon kundura satan dükkanlar açıldığından beri uğramaz oldu dükkâna. İşi düşen tabanına çivi çaksın diye kapının eşiğinde beliriyor ancak. Bunlar daha mı pahalı diye sordu Elif gözleriyle camekandaki parlak kundurayı gösterip. Sandalyede çivilenmiş gibi otururken sıkıntıdan oflayıp pufluyordu bir yandan.

Devamını Okuyun  
SAYIKLAMALAR/Sezai SARIOĞLU

SAYIKLAMALAR/Sezai SARIOĞLU

Âh, evet; "tüylerini tersine taradığımız" tarih haber göndermiş. Gönderir ya... "Geçmişi özlemiyor musun?" demiş. Der ya... "Bir görüp çıkacağım" diyorum geçmişe. Derim ya... Tarihin emri siyasetin kavliyle yağmuru unutmuş bir günde buluşuyoruz. Çok kapılı, hiç anahtarlı, misli ve isli bir geçmiş bu. Bir yolunu bulup girip çıkıyorum.

Devamını Okuyun  
SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

Sağ şakağımın üzerine bastırdı silahın ucunu. Ne derler oraya bilmiyorum, namlunun ucu mu? Bu kadar yakınıma kadar elinde bir silahla geldiyse, tanıdığım hatta sevdiğim ve güvendiğim biri olmalı. Sonra bir şeyler söylemiş olmalı, hem de uzunca süren bir şeyler. Hatırlamıyorum. Tetiği çekti. Kurşun sağ şakağımdaki kemiği, belki de kemikleri delip, beynimin içinde hızla yol aldı.

Devamını Okuyun  
CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

Sağ avucunun içinde tuttuğun şeyi düşündükçe tükürük bezlerin iştahla çalışıyordu. Eve varmadan onu yiyemezdin, ağzında biriken tükürüğü boyuna yutuyordun. Rahmetli annen küçüklüğünde sıkı sıkı tembihlerdi: "Sakın dışarıda yeme evladım, alan var alamayan var. Eve getir, evde ye!"

Devamını Okuyun