Gözlerini açtı. Hiçbir şey göremiyor gibiydi; elleriyle ovuşturdu, göz kapakları sarkık ve buruşuktu. Hava henüz aydınlanmamıştı. Başucundaki komodinin üzerinde, ilaç kutularının yanında duran, kalın camlı gözlüğü taktı. Zorlukla doğrulup bacaklarını aşağıya sarkıttı. Ayakları iri ve sıskaydı. Parmakları uzun ve çirkin görünüyordu.
Devamını Okuyun“Elimde olsa hücrelerinizi bir tamirci titizliğiyle onarırdım. Ancak benimki bir nevi siber terapistlik. Sekiz yıl uzay zaman ve mekan psikolojisi alanında dirsek çürütsem de sahiden sizi şirketin gen bankasından çıkaramam ama dinleyebilirim istediğiniz kadar .” Gök plazanın en üst katında gezegenin yapay mavisiyle çevrelenmiş küreyi izledi. Yatıştırıcı ve sevecendi Z1’in ses tonu.
Devamını Okuyun‘’Bazı şehirler insanın içindeki yaratma dürtüsünü ortaya çıkartırken bazıları insanı düşünmekten dahi alıkoyar. Mesela ben ilk kitabımı (en çok ses getiren) Ankara’da yaşadığım dönemde yazmaya başladım fakat bir türlü o istediğim biçime sokamıyordum, şehrin kasvetli havası bir yana, doğal güzelliklerden uzak bu bozkırda anlatmak istediklerime engel olan, içimi kaplayan bir huzursuzluk vardı. Yazmak istediğim şey huzursuzluğun kitabı değildi. Doğup büyüdüğüm coğrafya ancak bana ilham veriyordu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan geriye kalan hatıralar anlatmaya çalışacağım hikayelerin temelini oluşturuyordu. Ne istediğimi bildiğim bir dönemdeydim ve her zaman yaptığım gibi hayallerimi gerçeğe dönüştürmek için sonuna kadar gidip çok sıkı çalışacaktım; memuriyete ara verdim ve yola koyuldum.
Devamını OkuyunKalkınca ilk işi duşa girmek oldu. Suyla oynaşırken bedeniyle yeniden tanışmayı severdi. Su görünür kılardı her şeyi. Bedenindeki fark etmediği şeyler dikkatini çekti. Onlarla tanışmak için suya tuttu. Endam aynasında ıslak bedenine iyice baktı. Hep öyle yapardı. Her sabah bedeniyle yeniden tanışıp vedalaşır sonra da dünyayı değiştirmek için sokaklara koşardı.
Devamını OkuyunSonunda iyilerin ödülünü aldığı masallar anlatırdı çocukluğunda nenesi ona. İnanırdı anlamsız sözcükleriyle umut yüklü tekerlemelerine. Kendine büyülü bir dünya yaratırdı dinledikçe nenesinin kemikli yüzündeki mimiklerde.
Devamını Okuyun“Biz ölüler bu uğursuz topraklarda bu sona bir şekilde razı olduk. Son nefesimizi verip vermediğimizden emin değildik halbuki Pusuda bekleyen birileri var sanki orada. Tekinsiz bir hal bu.” Ulumaya başlayan kurtlar kıpkızıl vadinin üstündeki leşçilere kızıyor o sırada. Avlarına ortak olmaları katlanılır gibi değil.
Devamını OkuyunCamdan sokağı çepeçevre kuşatan konduların üçüncü, dördüncü çıkma katlarına gözü iliştiğinde hatırladıklarının silikleştiğini fark etti. Gün batmak üzere. Kemal bir iki saate döner işten. “Yemek hazır mı?” diye sorar kapının eşiğinde ayakkabısını çıkarırken. Bok yesin. Sahi domates salçası mı biber mi daha iyi gider yemeğe. Ellerini dizlerinin üstünde dalıp giti o an. Nesrin’in sesiyle irkildi. Bizimki de kıçını yayarak sızıyor çoğu kez. Neyse arada hevesleniyor bana. Çocuklar işitmesin diye kapıyı bacayı da kapatıyor vallaha. Gülmeye başladı çayını höpürdeterek içerken.
Devamını OkuyunBir köşede içine gömülmüş bir ıssızlık halindeydi çocuk. On üç yaşında bu travmayla yüzleşmesi mümkün değil, yine de iyi görünüyor. Bir deri bir kemik kalmış. Bir yıldır o odaya hapis esir hayatı yaşamış zavallı dedi sosyal güvenlik görevlisi Leyla Hanım. Teyzesi istifçinin tekiymiş üstelik. Eve girdiklerinde kesif, ağır çöp kokusunun arasında zar zor adım atabiliyordu görevliler. Bir deri bir kemik, ıpıssız bir oğlan çekyatın içinde büzülmüş korkuyla baktı gelen yabancılara.
Devamını OkuyunÇok uzak değil, diyordu Yusuf. Çok değil.. Tez dönerim. Zehra’nın gözleri her sefer daha çok yeşile keserdi. Daha bir hırsla atılırdı Yusuf’un sarışın koynuna. Adını fısıldardı çığlık çığlığa, sessiz. Yusuf... Yusufum...
Devamını OkuyunOdadaki karmaşa bir an boğucu geldi ona. Sanatçı tayfasının bir yanı da istifçiliği diye geçirdi zihninden. Hararetli bir konuşmanın ortasında zihnindeki sorular loş, gün ışığının yarım yamalak girdiği odanın içinde geziniyordu.Sağdan soldan estarabim halleri olsa gerek dedi içinden. Millet bu meredi pof pof mahalle bitirimleri gibi içiyor ya, sahiden katlanamıyorum, diye söylendi Elçin. Amerika’dan yeni gelmiş kız. Teksas’ın bizim kırsallara benzediğini anlatıyordu habire.
Devamını OkuyunOtelin önünde kargaşa. Organizasyon için herkes işinin başına geçmiş de bir tek o geç kalmış sanki. Rıfat vakit kaybetmeden oturdu orgun başına. Bakındı şöyle bir. Pek gelen yok. Gelin tarafından olduğunu söyleyen bir hanım teyze kadifeden nakışlı elbisesini çekiştire çekiştire tepesinde bitti.
Devamını Okuyun"İnsanın niye öyle ya da böyle olduğunu kim bilebilir ki?”* ‘Vay be! Ne büyük laf ama... Büyük yazar burada ne anlatmaya veya anlatmamaya çalıştı acaba? ’“Pardon Orhan Bey’in kitabını nereden alabilirim?”
Devamını Okuyun