Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

BİR YOL ÖYKÜSÜ /Erinç BÜYÜKAŞIK

BİR YOL ÖYKÜSÜ /Erinç BÜYÜKAŞIK

Sokağa vardığında akşamın ıssızlaştırdığı kentin insanları evlerine hapseden yalnızlık duygusuna içten içe kızmıştı. Yürüyordu daracık sokaklarıyla bu eski kentin bir kenar mahallesinde. Kahvehaneler, Kürtçe, Arapça sözcükler arasında Ortadoğu çarşılarının buhur kokularıyla da tanışmıştı. Aslında kendi içinde büyüttüğü eski kenti, geçmişe dair anımsamaları bu kentin ayrıntılarını da belirlemeye başlamıştı. Binlerce felaketi arkasında bırakmış şehirliler, dinginliği evlerine sığınmakta ararken o hala şehrin dar sokaklarında bir adres belirlemeye uğraşıyordu. Bir adres, bir kimlik mi? Anlaşılmaz bir aidiyet duygusuydu onu yola düşüren. Bir yaz sıcağında varmıştı Güneydoğu’nun bu eski kentine. Güneşin kavuruculuğunda “Güneş doğudan yükselir.”sözünü doğrulamak istercesine erkenden kalkmayı alışkanlık haline getirmiş, Mardin’in kıpkızıl ovalarında (ya da kızıl denizinde) yıllardır sözü edilen kültürel bileşimi kavramaya çalışıyordu. Bir şekilde Güneşe Yolculuk’un bu coğrafyalara uzanan tabutun içinde genç ölüyü kalabalıklar arasında  görüverdi sanki.

Devamını Okuyun  
BULANIK/ERINÇ BÜYÜKAŞIK

BULANIK/ERINÇ BÜYÜKAŞIK

Kapı çaldı. Evde kimse yok. Tekinsiz geldi bu ıssızlık. Korkutucu değil bu karanlık. Belki de gözüm alıştı sessizliğe. Gündüzleri yan odada iniltili bir ses. Abi nasıl oldun bugün, seslenişi. Halam olmalı. Babamın uysal bir hastaya dönüşmesi. Halbuki oldum olası sevmez hastalıkları. Bir süre daha yatağa mahkum. Uyumuş olmalı babam nihayet. İniltiler kesilmiş. Gecenin ışığı belli belirsiz girdi pencereden. Kaç gündür tekinsiz hissediyorum kendimi. Ürkek bir güvercinin sığınağı gibi odam Saat iki olmuş. Yarım yamalak uyumuşum belli ki. Sanrılı uykular benimkisi. Tavşan uykusu denilenden belki de. Kabuslarla geçen bir gecenin tüm yorgunluk hali. Kemiklerim ağrıyor, içimde bir şeyler de. Soyut, ulaşılmaz uzaklıkta bir acı. Karabasanlardan besleniyor üstelik. Beni o acımasız kararsızlığımla bir başına bırakıyor gece. Çoğu kez sabaha dek uyuyamadığım oluyor üstelik.

Devamını Okuyun  
Ağlama Sevdam/Rana Duman

Ağlama Sevdam/Rana Duman

Umumi harpten birkaç yıl öncesi, on beşime yeni basmışım o zamanlar. Anam gürbüz delikanlı oldun, kendi ekmeğini çıkarma vaktindir diyerekten beni Sevda Hanım’ın tütün tarlasına işçi olarak vermişti. O zamanlar Ulu Çeşme'den zeytinliğe uzanan tüm o arazi Sevda Hanım’ındı. Mal varlığı ile ünlenmiş bu kadını, yöre halkı pek sever sayardı. Bir derdi olan Sevda Hanım'a varır, dertli girdiği kapıdan dermanını bulmuş olarak çıkardı. Hayır işi olanın, Sevda Hanım'ın duasını almadan işi rast gitmezdi. Beni de pek severdi, hiç yanından ayırmazdı. Gün doğmadan evvel Tülkatre’yi dörtnala sürer, yüzümüzü yalayan sabah meltemi eşliğinde antik tapınağın harabesine varırdık. Sevda Hanım; taş yığınlarının arasında gezinirken kaftanının iç cebinden, babasından yadigâr pusulayı çıkarırdı. Pusulayı avuç içine yaslayıp bir müddet sessizce gözyaşı dökerdi. Tülkatre’nin homurdanmayı andıran kişnemesini duyunca boşta kalan eli ile hızla gözyaşlarını siler, baharın müjdecisi erguvanlara eş dudaklarına bir tebessüm yerleştirir ve beni çağırırdı; -Tahsin, gel! Gurbet kuşlarını bekleyelim!

Devamını Okuyun  
UMUTSUZLUĞUN DORUKLARINDA 2/Oğuz KARTAL

UMUTSUZLUĞUN DORUKLARINDA 2/Oğuz KARTAL

“Bazen eğer günün birinde(ait olamayacağım bir gelecekte) yazdığım cümleler okunur ve takdir edilirse, sonunda kendi kanımdan insanlar, ‘beni anlayanlar’ , içinde doğduğum ve sevildiğim bir ailem olacak diye hüzünlü bir zevkle düşünürüm.”* ...“Hocam şimdi siz rüyanızda kendi cenazenize katıldığınızı mı gördünüz?”

Devamını Okuyun  
Nehrin Ardında/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Nehrin Ardında/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Kirpik hizasından suya dökülüyordu sanki yaşanılan her şey. Geçmiş bir su birikintisine hasret gibiydi. Belkide bir iç döküşün motifli haliydi. Suya konuştu Mücella. Oluk oluktu anlattıkları. Günleri bitiriyor, haftaları deviriyordu. Lakin susmak bilmiyordu.

Devamını Okuyun  
Rasim Ve Korkuları /Meral KUTLUĞ

Rasim Ve Korkuları /Meral KUTLUĞ

Sağ elindeki soğuk metal kütleyi yavaşça yere bıraktı. Ağır, ağır diz çöktü. Ellerini başının arkasında birleştirdi. Vurulmamak için yapacağı başka hiçbir şey yoktu. İçeri doluşan iri kıyım adamlardan biri silahı aldı, diğer ikisi kollarından tutup yere yüzükoyun yatırdı ve birisi üzerine çöktü diziyle. Şimdi başka bir soğuk metal bileklerini kavramıştı. Havasız kalmış gibiydi, bir taraftan titriyor diğer yandan korkuyordu.

Devamını Okuyun  
Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz Özdemir

Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz Özdemir

Dere kenarından toplarız killi çamuru, saçları parlatır yumuşatır. Tasın içinde sulandırdı kili, duruladı, duruladı. Dolanan saçlarımı sabırla taradı. Bu sefer saçlarımı tararken, kemik tarağı kızgın bir azarla kafama kafama indirmiyor. Hiç olmamış oyuncak bebeği ile oynar gibi oynuyor saçlarımla. Ağıt yakıyor. “Bebexti keça min…” Niye bahtsız kızım diyor ki anam bana? Kırk örük yapıyor saçlarımı. Kara çaputlarla düğümler atıyor. Kara bir entari giydiriyor bana. Boyu topuklarıma geliyor. Başıma kara bir yaşmak bağlıyor, kara kapkara… Niye siyah giydim ki? Okula mı acep? Seviniyor içim, böyle koşmak, karların içinde yuvarlanmak, üşümek, yeniden ısınmak. Anamı barç barç öpmek... Elimi tutuyor, tandırlıktan çıkıyoruz. Rojin bibilerin damlarına doğru yürüyoruz. Evlerimiz yakıncana.

Devamını Okuyun  
DERİN UZAKLAR DÜŞÜ/Havva AĞRAL

DERİN UZAKLAR DÜŞÜ/Havva AĞRAL

Bugün de eski fotoğraflar sergisini geziyordu. Burnuna eski tanıdık bir koku çalınır gibiydi. Mazot kokusu. Okul yıllarını, bit ve tahtakurusundan arınmak için sınıflara zift sürüldüğü, beyaz çorapların dayatıldığı, siyah önlüklü günler. Çocukken ilgi ve dikkat çekmek için dişlerini kanatıp kan tükürdüğünü söylediği günler. Ayakkabı vermek için sınıfta bir tek onu çağırdıkları, diğer çocukların kıkırdadığı günler. Yok bir acılık duymuyordu artık. Sırada otururlarken, gelen pis koku için suçlandığı, pasaklı günler. Çapaklı gözlerin, sarı dişlerin, osuruk kokularının, her yaptığı iş için, bok gibi olmuş dendiği günler. Tüm akranlarının tiksintiyle baktığı fakir çocuk. Dökülen çöp sepeti için, suçsuz yere dayak yediği gün mesela. Okul aile birliğinde fakirliği mimlenmiş, bayramlarda giysi verilen...

Devamını Okuyun  
Son Dileğimiz Yaşamak/Pelin AKDEMİR

Son Dileğimiz Yaşamak/Pelin AKDEMİR

Bizim eve beş dakika mesafede olsalar da amcamın hastalığından dolayı gelmek istemiyorlar. Ameliyatından beridir keyfi yok zaten amcamın. Yeni yıl masasının etrafını sarmışız. En güzel mutfak sohbetlerimizden birini yapıyoruz. Sohbet bitmiyor, gülüşüyoruz konuştuklarımıza. Yeni yıla girince dileklerimizi sıralamaya başlıyoruz. Yeni yıldan beklentilerimizi; sağlık, para, huzur… Bitmiyor ki beklentilerimiz…

Devamını Okuyun  
Dehlizler ve Rüyalar/Erinç BÜYÜKAŞIK*

Dehlizler ve Rüyalar/Erinç BÜYÜKAŞIK*

Bu gece yıldızlar gökte tek tük. Hepsi soluk. Ay testekerlek. Bir zamanlar aşık olduğum adamdan da nefret etmeyi öğrendim. Kaba etlerimi acıtıyor sevişirken. Öldüreceğinden korkuyorum o üstümdeyken. Boynumda dudakları geziniyor, midem bulanıyor, böğüresim geliyor çoğu kez. Ağzımda tiksinç bir ekşime. Duvarda boş bir noktaya bakıyorum üzerimde inlerken. Hemen boşalıyor ve yığılıyor yatağın diğer köşesine neyse ki. Tiksintimi, kusma isteğimi yazmaktan başka çare yok bu evde.

Devamını Okuyun  
KIRIK DÖKÜK MEKTUP/Pelin AKDEMİR

KIRIK DÖKÜK MEKTUP/Pelin AKDEMİR

Gelecek için kurduğumuz leylak renkli hayaller yerini belirsizlik karanlığına bırakıyor. Bu karanlığa seni de yanımda çekmek, sana yapacağım en büyük kötülük olacaktır. Oysa en ufak bir zarar görmeni istemezdim. Ceplerimde biriktirdiğim mutluluğu ellerine teslim etmek isterdim. İtiraf etmem gerekirse bu kaçış, tek çarem olarak gördüğüm yol. ‘Nereye kadar?’ diyeceksin. Gördüğün gibi her soru, sonu muamma olan bu karanlığa çıkıyor. Bu karanlıkta kaç gün, kaç ay, kaç yıl, nerede, nasıl sürüklenirim bilmiyorum. Tek bildiğim seni de bu karanlığa çekemem.

Devamını Okuyun  
Başı Bozuk/Özlem TÜM

Başı Bozuk/Özlem TÜM

Üç sene… Tam üç senedir Erhan var ama yoktu. O siyah gece ikisi için de dönüm noktası olmuştu. Kayseri'den dönüyorlardı o gece. Yol hiç bitmeyecek gibiydi. Sarmal, o günden sonra evde konuşulmadan yaşanılan her şeyin şahidi idi.

Devamını Okuyun