Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Kafamın İçi/Ebru  Zeynep DİŞİAÇIK

Kafamın İçi/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Son görüştüğümüzde zihnimde yer eden resim bambaşkaydı. Peki ya şimdi? Bildiğin bir yabancı. Salonun tekli koltuğuna oturmuş, son on yılını anlatıyordu hararetli bir şekilde. Annem can kulağı ile dinliyor, arada da “Ah canım benim!” diye geri bildirimler yapmayı ihmal etmiyordu.

Devamını Okuyun  
Montaigne ve Mutluluk Üstüne/Fatma ALTUN (Alzheimer Günlükleri)

Montaigne ve Mutluluk Üstüne/Fatma ALTUN (Alzheimer Günlükleri)

Sorulduğunda hiçbirimiz mutlu değiliz. Ama görülüyor ki tümüyle mutsuz da değiliz. Hayatından memnun olanlar var, olmayanlar da var. Durumunu değiştirmek isteyenler var, kılını dahi kıpırdatmayanlar var. Bir de annem gibiler var. Mutsuz olduklarını bilen ama başka da bir şey bilmeyen… Neden mutsuz mesela ya da ne yapmak lazım gelir, bilmeyenler… Bilenler ama unutanlar var, hatırlamayanlar… Bir çeşit yok oluş ya da kayboluş gibi…

Devamını Okuyun  
Sistemin Arızasıyım/Emine AYDOĞDU

Sistemin Arızasıyım/Emine AYDOĞDU

Gülümsüyorum. Ölüme gülümsediğim gibi yaşama da gülümsüyorum. Neden, niçin, başlangıç ve sonuç aramadan gülümsüyorum. Gülümsemelerim, nedenlere, niçinlere ve zamana sığmayacak kadar büyük. Yaşamayı göze alabilmek için önce ölümü göze almam gerektiğini öğrendim; ölmeyi göze alamayan, yaşamayı da göze alamaz, demiştim; ardından da gülmüştüm. Başkaları da gülmüştü.

Devamını Okuyun  
Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Gömütün yanı başında, dizlerinin üstüne çömelmiş kendi kendine mırıldanıyor. Vakit gece yarısı, etrafta cır cır böceklerinin sesi. Ceketini çıkarıp yavaşça toprağın üstüne serdi Murat. Toprak ısıtmaz çünkü kemikleri, sımsıkı sarmaz. Ayaklarını uzatarak başını yavaşça yere yasladı. Gözünü yaşlı görünce ‘gittikçe sula mutlaka, toprak bu çabuk kurur, bol bol sula, üstünde otlar bitsin’ dediydi ölme sırasını devamlı başkasına veren nenesi. Dedi demesine de geceleri sokul yanına uyu demedi ki. Parmaklarını hırsla geçirdi toprağa.

Devamını Okuyun  
Senin Gözlerinle Veda Edeceğim/Emine AYDOĞDU

Senin Gözlerinle Veda Edeceğim/Emine AYDOĞDU

Biliyorum, bugün olmazsa yarın, daha uzun sürmez, emin ol, çok kısa sürede gelecek… Hem de hiç beklemeden. Zile dokunmadan, kapıyı çalmadan, imâ etmeden, sezdirmeden. Bir mektup, bir düş, bir telefon sesiyle değil. Senin gözlerinle gelecek.

Devamını Okuyun  
Uyur İdim Uyandırdılar/Ruhşen  DOĞAN NAR

Uyur İdim Uyandırdılar/Ruhşen DOĞAN NAR

Borazan sesiyle tatlı uykusundan uyanan Rıfkı Sinkaf, “Bismillah bismillah!” diyerek yattığı yerden kalkmaya yeltendi; ama kafası sert toprağa çarpınca, tekrar yatağına sırt üstü uzanmak zorunda kaldı. “Ananı avradını…” diye başlayan bir zincirleme küfür tamlaması söylerken kafasını tutan Rıfkı etrafına baktı ve işte o an, nerede olduğu kafasına dank etti. Ölüydü ve uzandığı yer onun binlerce yıllık mezarıydı.

Devamını Okuyun  
Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

İki eli yanağında bekledi o gece. Kaybettikleri sanki geri dönecekmişcesine. Sağlı sollu düşüyordu gözyaşları yanağından, biri önde diğeri arkada. “Geçmiş geçmişte kaldı.” denirdi oysaki. Kalmıyordu, en derinden baş gösterip yüzeye çıkıyordu. Bir bıçak yarası gibi acılar saplanıp kalıyordu kalbe. Battıkça batan, acıttıkça acıtan

Devamını Okuyun  
Kimsesiz/Oğuz KARTAL

Kimsesiz/Oğuz KARTAL

“Abi su vereyim mi, soğuk su bir lira.” Hava otuz beş dereceydi. Nemden nefes almak imkansızdı. Meydanda su satan beyaz tenli çocuk piliç gibi kızarmıştı. Sabahtan beri hepi topu beş paket su satmıştı. Her pakette on iki adet su vardı. Cebindeki altmış liranın yirmi lirasını da sucuya verecekti. “Su vereyim mi abi, buz gibi su.”

Devamını Okuyun  
Bekleyiş/Özlem TÜM

Bekleyiş/Özlem TÜM

Uçsuz bucaksız... Kırık dökük hayatının üstünü çizdi.

Devamını Okuyun  
Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

Doğan güneşin güzelleştirdiği bahçede sabah kahvaltıları yapılır, fıskiyenin sesiyle serçelerin sesi birbirine karışırdı. Kırmızı Kanat koltuğunda oturuyorsa, hatip kesilirdi. İki dudağının arasında bugün ve dün öylesine birbirinin içine girerdi ki zaman bir tekerlek gibi dönerdi. Özellikle gençler, geçmişi, bugünü ve yarını birbirine karıştırırlardı. Hangi zamandan söz edildiğini anlayamazlardı. Hele de söz kuşlara gelmişse, ortalık neşeye boğulurdu. Vakitsiz gelen her kuş, mucize sayılırdı.

Devamını Okuyun  
Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Binalar çöker, duvarlar çatlar, kolonlar yerle bir olur, beton tüm soğukluğuyla yapışır toprağa, un ufak olurcasına. Enkaz kaplar toprağın üstünü. Yarım kalmış binalar da yarımdır işte. Bütününden birşey kalmamış, eksik gedik, ayakta zor dururcasına. Hani “üflesen düşecek” derler ya.

Devamını Okuyun  
Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

Bazen bir şeyler olur, birbirimizin gözlerine bakarken kapıldığımız coşku, birdenbire yok olur. O bana, ben ona kıyasıya saldırmaya başlarız. Bunun için bir söze, bir davranışa, bir susuşa gerek yoktur. Akşam üzeri ortaya çıkan mızıkçı rüzgarın esintisi, yeter de artar bile. Bir kağıt parçası gibi yavaş yavaş yırtılmaya başlarız. Her yırtık, anılara doğru yol alır. Yolu, deşe deşe yürürüz. Sonunda ben susmayı yeğlerim. Susuşumu dinlediği sırada, ayak tabanını gösterir. Çıplak yürüdüğünde derisi sertleşen ayak tabanını...

Devamını Okuyun