Tüm yaşanmışlıklarını geride bırakıp üç beş parça eşyasıyla yaşadığı izbe yerden bambaşka bir şehre gelmişti Saye. İsminin anlamı gibi amacı sadece ruhunun derinlerindeki gölgeden kurtulmaktı. Yeni insanlar, yeni bir şehir kozmopolit, karmaşık yapısıyla İstanbul onu ürkütse de korkularıyla yüzleşecekti. Cebindeki üç kuruşla kiraladığı yaşamını sürdürebilecek vaziyette gecekondudan hallice olan odaya yerleşti
Devamını OkuyunKucağındaki bebeğe sıkı sıkıya sarılmıştı. En büyük korkusu, onu koruyamamaktı. Minik yavru, ana babasının geride bıraktığı hayatından bihaber gülücükler saçıyordu etrafına. Güneşli bir bahar gününde biraz dışarıya çıkmışlardı. Üzerlerine sinen kış yorgunluğunu, savruluş yaralarının bağladığı kabuğu silkelemenin gevşekliği içinde yürüyorlardı. Adam birden yerine çivilenmiş gibi durdu. Geri dönüp karısıyla yüz yüze geldi, ilerlemesine engel oldu. Kalabalık insan selinin duymasından çekinerek karısıyla konuşmak için zihnini toparlamaya çalıştı. Beraber olmalarının huzurunu yaşarken şimdi kapana kısılmış hissediyordu kendisini. Hem de masum bir canı da tehlikeye atmanın vicdan azabı içindeydi. Islık çalar gibi kadının yüzüne üfledi adeta.
Devamını OkuyunŞarap kadehi elinden düştü. Beyaz mermere sıçrayan şarap,kadının gizini ortaya çıkaracak kadar gürültülüydü. Kadın kocaman kahkaha attı. Gizlenecek o kadar büyük sır vardı ki. Kahkahası tüm yalanlarını örtecek kadar gürdü. Elinden sıçrayan kadehin tuz buz olmasını görmezden geldi.
Devamını OkuyunKüçük odanın duvarında asılı yağlıboya tabloya en sonunda veda ettim. Çerçevesi kırılmış. Rengi solmuş. Yağlı boya evin köşelerinde yaşadı. İlk evde çalışma odasındaydı. Taşındıkları evde girişte arka tarafa bakan duvarda asılıydı. Eşref Bey'i, arada tabloyla konuşurken bulurdum.
Devamını Okuyun