Buzlar Kraliçesi, içine dönük gri gözleri, sarı saçları ile içeri girdi. Sabah diyemeyeceğim, öğlen hiç değil! Sanki gece ayazı gibi bakıyordu. Gece ayazı...
Devamını OkuyunOtuz yıllık birlikteliği mavi ışıkların altında bitirmişti. Neden mavi ışık? Sonsuzluğa kadar sessizlikti.Kadın konuştu.Konuştuğunu düşündü...
Devamını OkuyunFotoğrafa baktı. “İkimizin de gölgesi aynı renk…” diye düşündü. Edimler, gölgeler, yansımalar… Sözcükler, evet sözcükler… Sözcükler; düşüncelerin gölgesi, yansıması değil mi?“
Devamını OkuyunDemek zeytinlik bu mevsimde böyle oluyormuş. Anlaşılan onlar da üşüyor mevsim değişince. Sanki her biri, bir iki metre uzağındaki ağaca sarılmak ister gibi… Evet, üşüdüm. Çok üşüyorum. Hem de onca kar boran görmüş olmama karşın… Burnumda eski kokular… Siyah beyaz fotoğraflar… Tangolu düğünler…
Devamını OkuyunBuraya daha önce de gelmiştim. Fakat zamanını hatırlamıyorum şimdi. Aynı kokuyu o zaman da duymuştum. Gözlerimi kapıyorum.Bu koku. Çok tanıdık. Kekrimsi. Zeytin kokusu. Buraya ait.
Devamını OkuyunMutlu oldu satın aldığı güzellik için. Baş tacı etti, her gün güzelliğini övdü. Böyle nadide bir parçaya sahip olmak herkese kısmet değildi. Onu yakınlarına gösterip kıskanılmayı hak ediyordu. Davet etti tanıdığını, dostunu, arkadaşını. Baş üstünde duran eseriyle tanıştırdı. Baş köşede sergilenmek üzere yerini aldı. Gün geçtikçe eskiyen değerler, güzelliğine zarar vermedi bu şahanenin. Fakat artık alışılmışlık devreye girmişti. Ne öven vardı kendisini ne değerini veren.
Devamını OkuyunDaha yeni yetmeyken tanıdığım bir kadındı. Âşık oldum, ellerine, bana verdiği emeğe. Sanırdım hiç ayrılmayacağız. Ben gençtim o geçkinceydi bir hayli. Bir zaman sonra gelmez oldu. Yetiştim bu sırada. Bu kez genç bir kız geldi yanıma. Yeşil gözlerimi sevdi, yeşilliğimi okşadı sevecenlikle. Gönül bu, kaydı genç kıza meyillendi. Ama unutmadı da eski sevdasını. Nerede kalmıştı bilinmez. Zaman zaman gelirdi aklıma sabahın ilk saatlerinde üzerime çiy düşer gibi.
Devamını OkuyunMasasını düzenledi, kahvesini tam kıvamında pişirmişti(orta şekerli, bol köpüklü), bilgisayarını açtı. Yarım saat kadar bir şeyler yazmayı denedi. Yazdıklarını beğenmedi, sildi. ‘Biraz müzik dinlemek iyi gelecek.’ diye geçirdi içinden. Müzik dinlerken hayâllere daldı, o şaşalı törende yılın romanı ödülünü alıyordu yarı uyanık düşte, genç yazarlara seslenirken şu cümleleri kurdu, ‘’Evet, hiç kolay olmadı bu ödülü kazanmak; uykusuz geceler bir yana, yemeden içmeden kesilmiştim, çoğu insan durduğu yerde, bir anda ilhamın geleceğini sanıyor; hayır dostlarım, okudum, durmadan yıllarca okudum ben; yazmak eyleminin bir noktada t a ş m a k olduğunu düşünüyorum. Şu an sahip olduğum şeyler sizleri yanıltmasın, çok zor şartlar altında geçti gençliğim.’’ ‘Nerden çıkmıştı zor şart dediği şey?’ diye geçirdi içinden.
Devamını OkuyunEn ağır gelen de, acının üzerine dökülen çikolata soslu sohbetlerdi.Kek, bayatladığında değerlendirmek için yapılan kurtarma operasyonu gibiydi ilişkimiz .
Devamını OkuyunÜç sene… Tam üç senedir Erhan var ama yoktu. O siyah gece ikisi için de dönüm noktası olmuştu. Kayseri'den dönüyorlardı o gece. Yol hiç bitmeyecek gibiydi. Sarmal, o günden sonra evde konuşulmadan yaşanılan her şeyin şahidi idi.
Devamını OkuyunSağ şakağımın üzerine bastırdı silahın ucunu. Ne derler oraya bilmiyorum, namlunun ucu mu? Bu kadar yakınıma kadar elinde bir silahla geldiyse, tanıdığım hatta sevdiğim ve güvendiğim biri olmalı. Sonra bir şeyler söylemiş olmalı, hem de uzunca süren bir şeyler. Hatırlamıyorum. Tetiği çekti. Kurşun sağ şakağımdaki kemiği, belki de kemikleri delip, beynimin içinde hızla yol aldı.
Devamını Okuyun