Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Koca Şehri Dolaşan Soru İşaretine Dair/Erinç BÜYÜKAŞIK

Koca Şehri Dolaşan Soru İşaretine Dair/Erinç BÜYÜKAŞIK

Geniş ve büyük boşlukları sevmezdi yaşamında. Anlam arayışında çözemediği her sorunun bir heyula gibi gözlerinin önünde birikmesinden pek de haz ettiği söylenemezdi. Hele de hafta sonunun geçip bitmez gibi görünen boşluk hissini hiç kaldıramamıştı. Akşam saatinde (Saatine baktığında yedi buçuk olduğunu kavramıştı. Gözleriyle zamanı belirlemenin en iyi yolunun akrep ve yelkovanın saatin rakamları üzerindeki olağan deviniminde gerçekleştiğini düşündü.) yağmurlu İstanbul’u kalabalıkların arasına karışarak keşfetmeyi düşündü, küçük bir semtin de kentin fotoğrafı için yeterli olabileceğini düşünmek istedi zihninde.

Devamını Okuyun  
GECE GELEN YABANCI/Erinç BÜYÜKAŞIK

GECE GELEN YABANCI/Erinç BÜYÜKAŞIK

Motorun gürültüsüyle irkildi. Gecenin bir yarısı motosikleti yumruklayan, sağ ayağıyla onu paramparça eden biri öfkeyle bağırıyordu penceredeki Arif’e. Şasi yerde paramparça. Arif’in kapısına dadanan yabancı tepeniyor amortiserin üstünde, amartiser de gitmiş güme. Vurdukça dağılan motosikleti parçalarken öldürmeye niyetlendiği Arif’in telefonun kamerasındaki yüzü canlanıyordu. Pencerenin kenarında korkuyla izliyordu olan biteni Arif o sırada. Kardeşimi mete bağlımlı ettin puşt, çık dışarı diye höykürüyordu. Arif sinmiş, ürkerek izliyordu dışarda olanları. Motorun içine etti herif, bunu tamir etmek bir motor parası ulan. Kaç gündür Ayhan abisi de malın parasını istiyordu iki gündür. Parayı buluşturacağım abi. Mahalleden gidiyorum, taşınacağım zaten. Taşınmak kaç para biliyor musun. Hem polisler de uyarıyor sürekli.

Devamını Okuyun  
Derin ve Karanlık/Meral KUTLUĞ

Derin ve Karanlık/Meral KUTLUĞ

Gözlerini açtığında kendisini kapkara bir boşluğun içinde buldu. Elleriyle yattığı yeri yoklamayaçalıştı. Çokça irili ufaklı taş, pis kokulu bir toprak.. Bu pis kokulu toprak, kıpırdandıkça, altında adetabilinmeyen yönlere doğru kayıyordu. Birden lisedeki büyük aşkı Ceyda geldi aklına: Hey hanım evladı, iyi kokla bak mis gibi gübre kokuyor; işte köyün kokusu. Ananın bahçesi gibi gül,hanımeli kokmaz her yer.

Devamını Okuyun  
Çürümek 2/Oğuz KARTAL

Çürümek 2/Oğuz KARTAL

Önünde duran kağıtlara baktı, beş yüzü aşkın soruyu nasıl cevaplayacağını düşündü, bir an kalkıp gitmek geçti içinden fakat sekreterle göz göze gelince kalemi eline aldı, hızlı hızlı soruları yanıtlamaya başladı. Ne kadar saçma sapan sorular bunlar diye düşündü, ‘hiç âşık oldum mu, başıma gelen felaketlerin sebebi işlediğim günahlar mı, annem iyi bir insan mı, kıyamet gününe inanıyor muyum? Ne alakası var bunların benim içinde bulunduğum durumla?’. Testin yarısına yaklaştığında sıkıldı, sekretere biraz hava alıp geleceğini söyleyip bahçeye çıktı.

Devamını Okuyun  
KADRAJDAKİ KAHKAHA/Özlem TÜM

KADRAJDAKİ KAHKAHA/Özlem TÜM

"Bir de buradan çek bir kare." Ezgi, fotoğraflarda içten attığı kahkahalarla geçmişine meydan okuyordu. Her güzel anısını kayıt altına almak ister gibiydi.

Devamını Okuyun  
ÇÜRÜMEK 1 /Oğuz KARTAL

ÇÜRÜMEK 1 /Oğuz KARTAL

‘’112’yi arayalım; bu adam deli galiba, baksanıza sağa sola saldırıyor, önüne gelene laf atıyor, polis gelsin alsın. Bir tek pazarımız var onda da ailemizle dışarı çıkamaz olduk böyleleri yüzünden.’’ ‘’Sakinleşti gibi duruyor ama tabi ne yapacağı belli olmaz.’ İki polis memuru ve ambulans ekipleri gelen şikayetler üzerine olay yerine intikal ettikleri sırada meydanda bulunanlar, çimenlerde yarı çıplak halde yatan adama bakıyordu. Herkes gözlerini polis memurlarına çevirdi, delinin ne tepki vereceklerini merak ediyorlardı. Bazıları cep telefonlarıyla bu anları kayda almaya başlamıştı. Memurlardan tecrübeli olan diğerine biraz geride durmasını tembihledi ve soğuk kanlı bir şekilde kalabalığın arasından geçerek uyuyan şahsın yanına gitti.

Devamını Okuyun  
KUŞLAR VE BABAM/Gonca Borça

KUŞLAR VE BABAM/Gonca Borça

“Kuşlar, kuşları unutma” dedi babam evden dışarı çıkarken. Ona tam da okulda yaptığımız kar resmini gösteriyordum ama garip bir tedirginlikle başımı okşadı ve koşar adımlarla dışarı çıktı. Camdan seyrettim onu, acelesi var gibiydi, parkın içinden geçen karlı yolun sonunda nokta kadar kaldı ve kayboldu. Elimde resim defterimle bakakaldım arkasından. Sanki son sözü buymuş gibi söyledi ama ben anlamadım, neden kuşlar?

Devamını Okuyun  
RIZA’nın YERİ/Meral Kutluğ

RIZA’nın YERİ/Meral Kutluğ

Gözlerini açtı, önce hiçbir şey göremiyormuş gibi geldi. İki eliyle ovuşturdu, tekrarbaktı. Şimdi netleşmişti görüntüler. Susuzluktan kupkuruydu ağzının içi. İğrenç bir metalik ya da paslı bir tat vardı. “Sanki hiç pas yalamışlığım varmış gibi”gülümsemek istedi beceremedi. Ne yapacağını bilemez halde yatarken yanında birsıcaklık ve bir soluk alıp veriş hissetti. Yavaşça ve merakla başını çevirdi. Sırtı hafifçe kapıya dönük, nemli saçları yastığın üzerine yayılmış genç bir kadın gördü. Çıplak bedenini incecik örtü kısmen kapatıyordu. Ensesinde ve kollarındaki minicik, kumral tüyler güneşin taze ışıkları ile parlıyordu. Yattığı yerden küçük göğüslerinin, kızıl kahverengine yakın renkte, minik üzüm taneciklerini andıran uçlarını görebiliyordu. Bu minik çıkıntılar her soluk alıp verişinde yükselip alçalıyorlardı.

Devamını Okuyun  
Oyunbozan/Münire ÖZGENCAN

Oyunbozan/Münire ÖZGENCAN

Sandaldayız. Ediz, Ben, Nevra. Ediz’in o günlerde babasıyla arası iyi değil. Hırlaşıyorlar devamlı. Sahildeki balık lokantalarından neşeli şarkılar yükseliyor. Konuşmuyoruz hiç. Uzakları, çok uzakları düşlüyoruz. Beyaz evler, evlerin pencerelerinde rengârenk çiçekler, bisikletli insanlar, parke taşlı dar sokaklar, sokaklara yayılan şarkıların ezgileri, şık mağazaların sıralandığı ışıklı caddeler. Özgürlük. Sular ülkesi. Ediz’in düşleri… Düşlerimiz.

Devamını Okuyun  
Bir Kaymakamın Karısının Kaybolan Ayakkabısı/Gülru Öztunç

Bir Kaymakamın Karısının Kaybolan Ayakkabısı/Gülru Öztunç

Ekimin yirmi dokuzuydu geldiklerinde. O gün başlamıştı ya kar daha da dinmemişti sanki. Şimdiyse kasaba mıydı yoksa beyaz tabut muydu bilinmez. Kışın ortası. Yollar çoktan kapandı. Ne gelen var dışarılardan ne de gidebilen. Geceler uzun. Öyle bir uzun ki hem de... Ör ör bitmiyor. Ne yana dönse korkuyla yüz yüze gelir. Çıkamaz yorganın altından bir türlü. Kurtulamaz ağırlıktan. Ay bazı geceler doğuyor. Bazıysa hiç. Toprağa hasret çocuklar. Evcilikler odaların köşelerinde. Tornetler merdiven altlarında toz tuttu çoktan. Daha şimdiden unutuldu toprağın kokusu. Görüp göreceği Hakimin hanımı, Nazımın kırmızı suratı. Canavardır kurtlar geceleri. Sürüyle gezerler aç bilâç. Gözleri birer ateşböceği. Ama şu işi nasıl etmeli. Hakimin hanımına gidip soracak bugün. Utansa da sıkılsa da soracak... Bir yolu vardır elbet. O bilir muhakkak. Bilmeli hem. Onca zamandır buradalarmış. Bir de Nazım Efendi. Ama ona nasıl sorsun? Nasıl desin?

Devamını Okuyun  
BULANIK/ERINÇ BÜYÜKAŞIK

BULANIK/ERINÇ BÜYÜKAŞIK

Kapı çaldı. Evde kimse yok. Tekinsiz geldi bu ıssızlık. Korkutucu değil bu karanlık. Belki de gözüm alıştı sessizliğe. Gündüzleri yan odada iniltili bir ses. Abi nasıl oldun bugün, seslenişi. Halam olmalı. Babamın uysal bir hastaya dönüşmesi. Halbuki oldum olası sevmez hastalıkları. Bir süre daha yatağa mahkum. Uyumuş olmalı babam nihayet. İniltiler kesilmiş. Gecenin ışığı belli belirsiz girdi pencereden. Kaç gündür tekinsiz hissediyorum kendimi. Ürkek bir güvercinin sığınağı gibi odam Saat iki olmuş. Yarım yamalak uyumuşum belli ki. Sanrılı uykular benimkisi. Tavşan uykusu denilenden belki de. Kabuslarla geçen bir gecenin tüm yorgunluk hali. Kemiklerim ağrıyor, içimde bir şeyler de. Soyut, ulaşılmaz uzaklıkta bir acı. Karabasanlardan besleniyor üstelik. Beni o acımasız kararsızlığımla bir başına bırakıyor gece. Çoğu kez sabaha dek uyuyamadığım oluyor üstelik.

Devamını Okuyun  
Janjanlı Güvercin/Tuba KIR

Janjanlı Güvercin/Tuba KIR

“Boğazımda bir düğüm… Öyle bir düğüm ki yeşilden laciverte, lacivertten mora çalan… Bir düğüm ki gürültülü, hırıltılı... Boğazımda bir düğüm, acı acı kokan. Göz yaşartan… Yer değiştiren bir düğüm boğazımdaki. Bazen karnımı, bazen sırtımı, bazen ciğerlerimi zapt eden… Yakan, öksürten, acıtan… Epeydir var. Seksenlerin acıklı filmlerinde, unutulmuş bir şarkıda, neşeli, hiç olmayacak anlarımda nükseden. Rahatsız eden. Ağla ağla çıkmayan, bağırdıkça yerleşen, konuştukça artan, sabrettikçe çoğalan. Boğazımda bir düğüm, benimle yaşayıp, büyüyen…”

Devamını Okuyun