Karnını balkonun demirlerine dayayıp başını aşağı sarkıttı. Kapıdan çıkar çıkmaz güya çaktırmadan izleyecek Ömer Efendi'yi. Adamın hangi yöne gideceğini, sol eline göre daha ufak kalmış sağ elini bir çırpı şalvar pantolonun cebine atıp telefonunu çıkaracağını, uzun uzun cümlelerle konuşarak yolun sonuna varacağını, yolun sonunda sağa kıvrılarak bütün cismiyle kaybolacağını…Yutkunmadan tuttuğu tükürüğü ağzının içinde çevirip durdu. Git bakim git, yine hangi karının koynuna gideceksin.
Devamını OkuyunParmaklarım uyuştu, daha ne kadar tutmam gerekecek? Ne kadar da ağırmış bu mazgal ızgara. Tutmalıyım, bırakma sakın. Bir kayarsa elimden hiç yaşamadan diri diri mezara girerim. Mezara girsem yine de bir kurtuluş… neler söylüyorum, tövbe tövbe. Tabii ki tutarım. Haydi sen de acele et. Ne vardı bu denli kuvvetli üfleyecek. Bende hata. Seni okula getirende kabahat. Öğretmenimiz haklı mı ne? Kızıyordu kardeşlerin okula gelmesine. Haklı mı? Şimdi zil çalacak. Derse geç kalacağım. Beyaz teninde kalem çekilmiş kaşlarını çatarak konuşur öğretmen.
Devamını Okuyun