Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Gömütün yanı başında, dizlerinin üstüne çömelmiş kendi kendine mırıldanıyor. Vakit gece yarısı, etrafta cır cır böceklerinin sesi. Ceketini çıkarıp yavaşça toprağın üstüne serdi Murat. Toprak ısıtmaz çünkü kemikleri, sımsıkı sarmaz. Ayaklarını uzatarak başını yavaşça yere yasladı. Gözünü yaşlı görünce ‘gittikçe sula mutlaka, toprak bu çabuk kurur, bol bol sula, üstünde otlar bitsin’ dediydi ölme sırasını devamlı başkasına veren nenesi. Dedi demesine de geceleri sokul yanına uyu demedi ki. Parmaklarını hırsla geçirdi toprağa.

Devamını Okuyun  
Senin Gözlerinle Veda Edeceğim/Emine AYDOĞDU

Senin Gözlerinle Veda Edeceğim/Emine AYDOĞDU

Biliyorum, bugün olmazsa yarın, daha uzun sürmez, emin ol, çok kısa sürede gelecek… Hem de hiç beklemeden. Zile dokunmadan, kapıyı çalmadan, imâ etmeden, sezdirmeden. Bir mektup, bir düş, bir telefon sesiyle değil. Senin gözlerinle gelecek.

Devamını Okuyun  
Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

İki eli yanağında bekledi o gece. Kaybettikleri sanki geri dönecekmişcesine. Sağlı sollu düşüyordu gözyaşları yanağından, biri önde diğeri arkada. “Geçmiş geçmişte kaldı.” denirdi oysaki. Kalmıyordu, en derinden baş gösterip yüzeye çıkıyordu. Bir bıçak yarası gibi acılar saplanıp kalıyordu kalbe. Battıkça batan, acıttıkça acıtan

Devamını Okuyun  
Bekleyiş/Özlem TÜM

Bekleyiş/Özlem TÜM

Uçsuz bucaksız... Kırık dökük hayatının üstünü çizdi.

Devamını Okuyun  
Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

Doğan güneşin güzelleştirdiği bahçede sabah kahvaltıları yapılır, fıskiyenin sesiyle serçelerin sesi birbirine karışırdı. Kırmızı Kanat koltuğunda oturuyorsa, hatip kesilirdi. İki dudağının arasında bugün ve dün öylesine birbirinin içine girerdi ki zaman bir tekerlek gibi dönerdi. Özellikle gençler, geçmişi, bugünü ve yarını birbirine karıştırırlardı. Hangi zamandan söz edildiğini anlayamazlardı. Hele de söz kuşlara gelmişse, ortalık neşeye boğulurdu. Vakitsiz gelen her kuş, mucize sayılırdı.

Devamını Okuyun  
Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Binalar çöker, duvarlar çatlar, kolonlar yerle bir olur, beton tüm soğukluğuyla yapışır toprağa, un ufak olurcasına. Enkaz kaplar toprağın üstünü. Yarım kalmış binalar da yarımdır işte. Bütününden birşey kalmamış, eksik gedik, ayakta zor dururcasına. Hani “üflesen düşecek” derler ya.

Devamını Okuyun  
Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

Bazen bir şeyler olur, birbirimizin gözlerine bakarken kapıldığımız coşku, birdenbire yok olur. O bana, ben ona kıyasıya saldırmaya başlarız. Bunun için bir söze, bir davranışa, bir susuşa gerek yoktur. Akşam üzeri ortaya çıkan mızıkçı rüzgarın esintisi, yeter de artar bile. Bir kağıt parçası gibi yavaş yavaş yırtılmaya başlarız. Her yırtık, anılara doğru yol alır. Yolu, deşe deşe yürürüz. Sonunda ben susmayı yeğlerim. Susuşumu dinlediği sırada, ayak tabanını gösterir. Çıplak yürüdüğünde derisi sertleşen ayak tabanını...

Devamını Okuyun  
Şerefe/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Şerefe/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Oldum olası severdim yolculukları, gözlerimin önünde uzayı veren asfaltın bilinmez kıyısını. Yerleşmiştim koltuğuma. Ayaklarımı kenetlemiş, kollarımı kavuşturmuş, göz kapaklarıma hınzırca bir tebessüm fırlatmıştım kapanmaları adına. Bedenimin bu söz dinler hallerini seviyordum. Peki ya söz dinlemeyen ruhum!

Devamını Okuyun  
Deprem Kentleri ve Bellek: ÇOCUKLUĞUM / AFŞİN  ve ELBİSTAN/Mehmet Ali GÜNER

Deprem Kentleri ve Bellek: ÇOCUKLUĞUM / AFŞİN ve ELBİSTAN/Mehmet Ali GÜNER

Gaz lambası söndüğünde o düşler benim zihnimde daha aydınlık daha cazip hale gelirdi. Ben o küçük ama kalabalık odalarda tavana yansıyan soba ateşi ile dünyama umut serptim hep. Ayaklarımı sürükleyerek gittiğim köyümüzün okulundan bir an önce mezun olacaktım. Okumak istediğim bütün kitaplar elimin altında olacaktı. Kendime ait bir oda, bir yatak, kitaplık, kıyafetler, çalışma masası...

Devamını Okuyun  
Aynaya Baktım Sır Beyaz Olmuş/Sezai SARIOĞLU*

Aynaya Baktım Sır Beyaz Olmuş/Sezai SARIOĞLU*

Bir zamanlar memleketin birinde, “üç paralık” deyiminden kinaye “Paralı” isimli ticaret yeteneği yüksek biri yaşarmış. Paralı, düşünmüş taşınmış, memleketi karış-karış gezip tozmuş ve sonunda ülkesinin en önemli ihtiyacının “ayna” olduğuna karar vermiş. İster inanın ister inanmayın; isterseniz ilk rastladığınız aynaya sorun, o ülkede hiç ama hiç ayna yokmuş. İnsanlar aynanın ne olduğunu bilmediklerinden yüzlerini de tam olarak bilemiyorlarmış.

Devamını Okuyun  
Sonsuza Kadar Sürgünüm/Emine Aydoğdu

Sonsuza Kadar Sürgünüm/Emine Aydoğdu

Hayat, kilitledi beni. Hücrelerimi dâhi teslim alan kopkoyu bir yas içindeyim, artık bilinmeli ki bundan böyle sonsuza değin bir sürgünüm. Etrafımdaki çığlıklar bir ateş topuna dönüşüp her şeyi yakıncaya kadar bunun farkında değildim. Feryatlar dalga dalga yükselip gökyüzünün maviliğini acı bir çığlığa çevirdiği zaman, işte o zaman anladım. Yakarışlar beynimin içine adım adım yerleşmeye başladı, önce sarsıldım, incindim, üşüdüm, haykırdım, yüreğim burkuldu, kırıldı, nefes alamakta epeyce zorlandım, en iyi bildiğimi yapıp sustum, buza dönen yağmur damlası gibi donup, olduğum yerde öylece kaldım, bir süre hareket edemedim, sonra yavaş yavaş bir devinim başladı, minik bir tohumdan bir ağaca dönüşür gibi büyüdü büyüdü büyüdü ve bedenim bir çığlığa dönüştü.

Devamını Okuyun  
Açlık Bozkırları/Erinç Büyükaşık

Açlık Bozkırları/Erinç Büyükaşık

Korkut Ata’nın Gökçen Kız’ın ahını aldığıdır. Rivayet olur ki koca bir şehirde gönüllü sürgün kadınlığına dövünen Gökçen televizyondan gelen Özbekçe şarkıya kulak verip bir hayli detone çıkan sesiyle usul usul şarkıyı mırıldanmaktadır. Kızını emzirdiği Taşkent günlerinden oldukça uzaktadır şimdiki zaman. Bozkırda er kişi diye belleyip evlendiği Korkut sünepenin tekiydi aslında. Her ay kızlar için gönderdiği paraları iç ediyor herif. 100 dolar 840.000 Sum… Kızları İstanbul’a getirmeli. Yatılı ev işlerini götürür onlar da. Mutfakta yemekleri hazır etmemi istedi Suna Hanım. Bugün konukları varmış. Damacana içindeki rakıya şaşkınlıkla baktı o sırada. Ancak damacana yetiyor bana, eğlendi Suna. Korkut kızın ahını aldı yine. Kızını aç açıkta bırakmam diye kutsal kitap üstüne yeminler etmişti puşt. Alkolü şehrin her köşesinde yasaklamışlar Taşkent’te. Firavun kafası, başka ne demeli. Kesin kaçak maçak buluyordur bir yerden bu herif. Şehrin göbeğindeki rezidansın inşaatında günübirlik inşaat işlerinde bile dikiş tutturamamış, atmışlar hımbıllığından iti geçen de. Başka bir inşaatta çalışmaya başlamış kızın dediğine göre.

Devamını Okuyun