Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

TOPUKLU FIRTINA/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

TOPUKLU FIRTINA/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Duvarlar sessizlikle sarmalanmış bir halde iken griye bulanık bir is kokusu odanın ortasına yayılmış gibiydi. Üst üste dizilmiş pembe dosyalar karıştırılmayı bekleyedursun, diğer odadan o hırıltılı sesduyuldu. “İstiyorum onu! Bir iz, bir işaret hadi çocuklar! Topuklu fırtınayı istiyorum!” Rehavete düşmüş topluluk, toprağın canlanması gibi hareketlenirken dışarda sağanakbaşlamıştı. Cama vuran her bir yağmur damlası delici bir ses çıkarır gibiydi. Delici ve kemirici...

Devamını Okuyun  
GECE GELEN YABANCI/Erinç BÜYÜKAŞIK

GECE GELEN YABANCI/Erinç BÜYÜKAŞIK

Motorun gürültüsüyle irkildi. Gecenin bir yarısı motosikleti yumruklayan, sağ ayağıyla onu paramparça eden biri öfkeyle bağırıyordu penceredeki Arif’e. Şasi yerde paramparça. Arif’in kapısına dadanan yabancı tepeniyor amortiserin üstünde, amartiser de gitmiş güme. Vurdukça dağılan motosikleti parçalarken öldürmeye niyetlendiği Arif’in telefonun kamerasındaki yüzü canlanıyordu. Pencerenin kenarında korkuyla izliyordu olan biteni Arif o sırada. Kardeşimi mete bağlımlı ettin puşt, çık dışarı diye höykürüyordu. Arif sinmiş, ürkerek izliyordu dışarda olanları. Motorun içine etti herif, bunu tamir etmek bir motor parası ulan. Kaç gündür Ayhan abisi de malın parasını istiyordu iki gündür. Parayı buluşturacağım abi. Mahalleden gidiyorum, taşınacağım zaten. Taşınmak kaç para biliyor musun. Hem polisler de uyarıyor sürekli.

Devamını Okuyun  
Derin ve Karanlık/Meral KUTLUĞ

Derin ve Karanlık/Meral KUTLUĞ

Gözlerini açtığında kendisini kapkara bir boşluğun içinde buldu. Elleriyle yattığı yeri yoklamayaçalıştı. Çokça irili ufaklı taş, pis kokulu bir toprak.. Bu pis kokulu toprak, kıpırdandıkça, altında adetabilinmeyen yönlere doğru kayıyordu. Birden lisedeki büyük aşkı Ceyda geldi aklına: Hey hanım evladı, iyi kokla bak mis gibi gübre kokuyor; işte köyün kokusu. Ananın bahçesi gibi gül,hanımeli kokmaz her yer.

Devamını Okuyun  
Çürümek 2/Oğuz KARTAL

Çürümek 2/Oğuz KARTAL

Önünde duran kağıtlara baktı, beş yüzü aşkın soruyu nasıl cevaplayacağını düşündü, bir an kalkıp gitmek geçti içinden fakat sekreterle göz göze gelince kalemi eline aldı, hızlı hızlı soruları yanıtlamaya başladı. Ne kadar saçma sapan sorular bunlar diye düşündü, ‘hiç âşık oldum mu, başıma gelen felaketlerin sebebi işlediğim günahlar mı, annem iyi bir insan mı, kıyamet gününe inanıyor muyum? Ne alakası var bunların benim içinde bulunduğum durumla?’. Testin yarısına yaklaştığında sıkıldı, sekretere biraz hava alıp geleceğini söyleyip bahçeye çıktı.

Devamını Okuyun  
Sahici Bir Tragedyayı Oynamak/Erinç Büyükaşık

Sahici Bir Tragedyayı Oynamak/Erinç Büyükaşık

Zaman dondu. Saatin olağanlığında akan tik taklar kesildi. Kan denizi yükseldi çevremizde. Kırmızı boya değil, sahici kan. Oluk oluk. Boğuluyoruz. Parçalanmış cesetlerimiz arasında çıkıveren seslerimiz duyulmaz oldu. Ölüme bir o kadar alışık, yitmeye bir o kadar yazgılı kentimizin bu mütevazı tiyatro salonunda celladımızla paramparça oluverdik. Bir tragedya rutini içinde kötücül kahramanların istediği replikleri söylemeye o kadar alışmıştık ki yaşamak için, bu sefer doğaçlama gelişti her şey. Özgür çağrışımlara yer yoktur halbuki tragedyalarda. Uzak, öte zamanların içinden çıkıveren ozan çağladı en acı dizelerini. Koro için kurgulamıştı bu sahneler. Onaylayan, anlatan kalabalık için. Aykırı sözcükler de nereden çıkmıştı? Yönetmen öfke kusuyor oyunculara. Sahnede metin dışılığa izin yok halbuki.

Devamını Okuyun  
DERİN UZAKLAR DÜŞÜ/Havva AĞRAL

DERİN UZAKLAR DÜŞÜ/Havva AĞRAL

Bugün de eski fotoğraflar sergisini geziyordu. Burnuna eski tanıdık bir koku çalınır gibiydi. Mazot kokusu. Okul yıllarını, bit ve tahtakurusundan arınmak için sınıflara zift sürüldüğü, beyaz çorapların dayatıldığı, siyah önlüklü günler. Çocukken ilgi ve dikkat çekmek için dişlerini kanatıp kan tükürdüğünü söylediği günler. Ayakkabı vermek için sınıfta bir tek onu çağırdıkları, diğer çocukların kıkırdadığı günler. Yok bir acılık duymuyordu artık. Sırada otururlarken, gelen pis koku için suçlandığı, pasaklı günler. Çapaklı gözlerin, sarı dişlerin, osuruk kokularının, her yaptığı iş için, bok gibi olmuş dendiği günler. Tüm akranlarının tiksintiyle baktığı fakir çocuk. Dökülen çöp sepeti için, suçsuz yere dayak yediği gün mesela. Okul aile birliğinde fakirliği mimlenmiş, bayramlarda giysi verilen...

Devamını Okuyun  
Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz ÖZDEMİR

Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz ÖZDEMİR

Beni hep annem yıkar, topuklarıma kadar uzayan saçlarımı tek başıma arıtamam, öremem. O gün, leğeni tandır başına kurdu, bakır güğümdeki su sıcacık. Kullanmaya kıyamadığı, gül kokulu sabunla uzun uzun yuğdu saçlarımı. Köpürttü duruladı, tekrar köpürttü. Ağlıyor mu ne? Gözlerim yanıyor, açıp bakamıyorum. Dere kenarından toplarız killi çamuru, saçları parlatır yumuşatır. Tasın içinde sulandırdı kili, duruladı, duruladı. Dolanan saçlarımı sabırla taradı. Bu sefer saçlarımı tararken, kemik tarağı kızgın bir azarla kafama kafama indirmiyor. Hiç olmamış oyuncak bebeği ile oynar gibi oynuyor saçlarımla. Ağıt yakıyor. “Bebexti keça min…” Niye bahtsız kızım diyor ki anam bana?

Devamını Okuyun  
SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

Sağ şakağımın üzerine bastırdı silahın ucunu. Ne derler oraya bilmiyorum, namlunun ucu mu? Bu kadar yakınıma kadar elinde bir silahla geldiyse, tanıdığım hatta sevdiğim ve güvendiğim biri olmalı. Sonra bir şeyler söylemiş olmalı, hem de uzunca süren bir şeyler. Hatırlamıyorum. Tetiği çekti. Kurşun sağ şakağımdaki kemiği, belki de kemikleri delip, beynimin içinde hızla yol aldı.

Devamını Okuyun  
CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

Sağ avucunun içinde tuttuğun şeyi düşündükçe tükürük bezlerin iştahla çalışıyordu. Eve varmadan onu yiyemezdin, ağzında biriken tükürüğü boyuna yutuyordun. Rahmetli annen küçüklüğünde sıkı sıkı tembihlerdi: "Sakın dışarıda yeme evladım, alan var alamayan var. Eve getir, evde ye!"

Devamını Okuyun  
Kapı/ Meral Kutluğ İLSEVER

Kapı/ Meral Kutluğ İLSEVER

Gözlerini açtı. Hiçbir şey göremiyor gibiydi; elleriyle ovuşturdu, göz kapakları sarkık ve buruşuktu. Hava henüz aydınlanmamıştı. Başucundaki komodinin üzerinde, ilaç kutularının yanında duran, kalın camlı gözlüğü taktı. Zorlukla doğrulup bacaklarını aşağıya sarkıttı. Ayakları iri ve sıskaydı. Parmakları uzun ve çirkin görünüyordu.

Devamını Okuyun  
BEN CÜMLE KURMAYI SEVMEM/Sezai SARIOĞLU

BEN CÜMLE KURMAYI SEVMEM/Sezai SARIOĞLU

Bizim evin cümlelerini oğlum kurar. O sır olup gittiğinden beri dilimizdeki cümleler eskidi, giderek onun gibi kayboldu. O yönsüz bir kırlangıç gibi gideli, her şeyi, derdimizi bir cümleye sığdırdık: "Kayıp!" Şimdi Adana'da oturuyoruz. Evvelinde Hakkari'deydik. geçmişimiz ve geleceğimiz hariç, her şeyimizi geride bırakıp, sularla, Ters Lale ve Sümbül Dağı ile vedalaşıp dilimizi ve kalbimizi alıp göçtük. İçim cümle dolu ama ben cümle kurmayı sevmem. Bizim evde cümleleri oğlum kurar, burada olsaydı o anlatırdı hikâyemizi...

Devamını Okuyun  
Arsız Kızın Halleri/Gülnar KANDEYER

Arsız Kızın Halleri/Gülnar KANDEYER

Parmaklarım uyuştu, daha ne kadar tutmam gerekecek? Ne kadar da ağırmış bu mazgal ızgara. Tutmalıyım, bırakma sakın. Bir kayarsa elimden hiç yaşamadan diri diri mezara girerim. Mezara girsem yine de bir kurtuluş… neler söylüyorum, tövbe tövbe. Tabii ki tutarım. Haydi sen de acele et. Ne vardı bu denli kuvvetli üfleyecek. Bende hata. Seni okula getirende kabahat. Öğretmenimiz haklı mı ne? Kızıyordu kardeşlerin okula gelmesine. Haklı mı? Şimdi zil çalacak. Derse geç kalacağım. Beyaz teninde kalem çekilmiş kaşlarını çatarak konuşur öğretmen.

Devamını Okuyun