SEVDAM ve SIRRIM/Gülnar KANDEYER

Daha yeni yetmeyken tanıdığım bir kadındı. Âşık oldum, ellerine, bana verdiği emeğe. Sanırdım hiç ayrılmayacağız. Ben gençtim o geçkinceydi bir hayli. Bir zaman sonra gelmez oldu. Yetiştim bu sırada. Bu kez genç bir kız geldi yanıma. Yeşil gözlerimi sevdi, yeşilliğimi okşadı sevecenlikle. Gönül bu, kaydı genç kıza meyillendi. Ama unutmadı da eski sevdasını. Nerede kalmıştı bilinmez. Zaman zaman gelirdi aklıma sabahın ilk saatlerinde üzerime çiy düşer gibi.

Sonra genç kızın ilgisiyle yüreğime çığ düşmeye başladı, yanında sevdiğiyle bana geldiğinde. Hasat etti verdiğim meyveleri, satarak düğün dernek düzenlediler. Gitti sevdiceğim bir zaman sonra. Çocuğunun elinden tutup geldi bu kez. Genişleyen bedenimin, heyecandan titreyen yapraklarımın altına. Yine yaptı hasadını kocasıyla, yarenleriyle. Anladım ki bizim sevdamız sonsuza dek yaşayacak. Onun kara gözlüsü oldum her sene ziyaret ettiği. Su götürmez bir gerçekti inkâr edilemez. Ben bir zeytin ağacıydım kökleri toprağa salmış, o emekçi bir köylü kadındı. Ben onun hikayesine başından beri şahit oldum.

Ah, eğer benim gerçek hikayemi bilseydi keşke. Binlerce ışık yılı öncesinden gelip dünya oluşurken tanrı parçacığının içinde dünyaya düştüğümü. Nuh’un Gemisine bir güvercinin gagasında geldiğimi. Çekirdeklerimde hem yaradılışın sırrını hem de barışı taşıdığımı. İmbikten sızan yağımın sarı berraklığında her derde derman olduğumu ve Homeros’un bu sırrı kendine sakladığını. Acaba başkasına âşık olacak kadar aklı kalır mıydı?