Müzik Birleştirir/ Ümit Ahmet DUMAN

Bu sabah çok mutlu uyandım. Kahvaltıya oturmadan alışık olmasam da elim başucumdaki sigara paketine gitti. Odanın yarım yamalak açık penceresini tamamen açtım ve gözümün önüne dikileveren karşımdaki apartmanın yan duvarına uzun uzun baktım. Nasıl başlasam bilmiyorum. Kolay kolay rüya görmem ama bu akşam mutluluğumu isteyen meleklerin yardımıyla aşağıda hala detaylarını unutmadığım bir konseri yaşadığım rüyamı yazayım da kalıcı olsun. Işığa karşı olsun dediğinizi duyar gibiyim.

Rüyalar özgürlüklerimiz, ne güzel kimseye hesap vermediğimiz, bilinçaltlarımızı anadan üryan ortalığa saçtığımız gizli sığınaklarımız…

Rüya gibi bir akşamımı pardon rüyamı eksik sözcüklerle de olsa sizlerle paylaşmak istedim.

Kadıköy’de İstanbul’un Demokrasi Özgürlük Cumhuriyeti'nde yaşamaktan gurur duyuyorum. Birbirinden güzel semtleri kolyedeki inci taneleri gibi. Kalamışı, Modası, Bağdat Caddesi, Göztepe’si , Kızıltoprak'ı, Fenerbahçe’si.

Her yaz Kalamış parkında yaz festivali bunaltıcı sıcak akşamlarımızı biraz olsun serinletiyor. Müzik, sinema, tiyatro, vb etkinliklerle her gece yüksek tempolu umut aşılayan sanat akşamlarıyla iki ay boyunca eğlence mekanımız. Bu akşam da üçüncü akşamı festivalin ve misafir sanatçılar; Kardeş Türküler.

Kürtçeyle başladı konser, dimağlarımızı uyandırdı. Alevi deyişiyle devam, semah çekenler Haydar'a uydular sahnede, Haydar Haydar diye diye.

Ardından gelen Roman şarkısı kemanların çileli sesleri yol hikayelerini gözümüzün önüne getiriyor, hüzünler bin beş yüz, çingenece kan çekti be işte bi adımlık Trakyam.

Müziğin notaların fabrikatörü çingenelerin yapıtı duyguları dalga dalga kabartıyor, haykırışlar ağıtlar beddualar hüzünler sarmaşığında herkes kendine asılacak bir dal buluyor bu kalabalıkta. Göçleri en aydınlık haliyle asırlardır yaşamış Aydede bile bir kaç damla yaş gönderiyor konser alanına.

Mumların titrek ışıkları, telefon ışıkları ve sahne ışıkları harman olmuş müziğe destekte. Azeri türküde “Değdi saçlarına bahar yelleri ….”  “Sen benim sevgilim yanıma düştün” ler le topluluk kıvamına geliyor. Var olan ve var olmuş zihinlerde iz bırakmış sevgililer podyumda.

“Gözlerim yoldadır kulağım seste …ler. Udi, ud taksimiyle kulakların pasını alıyor. Ortadoğu’dan sesler tınılar sözler kaplıyor gökyüzünü, sevgi aşk acısı kavuşmamak müziğe bu kadar mı yaraşır . Bu kadar mı can bulur notalarda duygular.

Umutlar yükseliyor , yerdeğiştiriyor kavuşmaya aşka meşke doğru. Ortadoğu acılarını haykırıyor, yüreklere nakşediyor, sızlatıyor. Arap Endülüs Yunanca bir şarkı, karışım duygular yani. “Bir kuş olsaydım da onun gözünden seveydim seni “ dermiş bu mozaik şarkı, ne şairane değil mi?

İkinci şarkısı daha damardan Ermenice bir şarkı olacak gibi.

Piramit pasta misali halkları, çoğrafyayı üst üste harmanlıyorlar.

Kilimlerde boşuna milyonlarca renk ayrımı yokmuş meğer bizim Anadolu Mezopotamya Ortadoğu çoğrafyasında.

Düşünsenize 1915'ler 1923'ler 1945'ler 1960'lar 1970'ler ve hele hele 1980'ler yaşanmasa hep bir, hep beraberlik devam etmiş olsa ne kadar yeşil, ne kadar mavi, ne kadar barış renkli yaşarmışık buralarda.

Müzik olduğum yerde havalandırıyor zor tutunuyorum, paslı kenar demirlerine.  Gel de yaşasın insanlığın kardeşliği deme.

Sırada Zeybek, haydi bre kızanlar. Vurun dizlerinizi sırayla bereket fışkıran topraklara. Hüzünler heybe de, sıra kıvrak bir Arap türküde kimse yerinde sabit duramıyor Halay başı halaylarını oluşturuyor, dudaklarının sınırlarını zorluyor herkes gülüyor eğleniyor. 

Zılgıtlar müziğin ritmine ahenk katıyor, ah o kadın sesleri.


Anadolu, toprağın altından fışkırıyor, gökyüzünden yağıyor, türkü sözleri kalbimize hükmediyor, notalar gönlümüzü dost tutuyor. Rüzgarda yağmurun bereketinin müjdesiydi adeta, gecenin ışığında.

Dans, dans, dans... Müziğe ne yakışırmış, o keskin duyguların hareketle ifadesi, ne kullanışlı argüman ne güzel enstrümanmış meğer.

Tempo tempo Karadeniz uşakları sahnede “Sevdaluktan kim ölmüş işte ben ölüyorum” diyor, Ritm geldi müziğe: Zıp zıp zıp...

Gürül gürül derelerin sesleri, rüzgarın ağaca çarpma sesleri kuş cıvıltıları, hatta ayı bağırtıları bile müziğin içinde gizli sanki, ah Karadeniz vah Karadeniz.  “Kara kara kazanlar kara yazı yazanlar yerin dibine batsın barajları yapanlar” diyor solist. Karadenizden 9 / 8 e nasıl döndük oynak “Çal çal gaydayı be kara kızan.”  “Romanların aşkına Çal bana çal çal gaydayı gaydayı.“ diyor solist.

“Oyna oyna çal çal gaydayı.“

Ortaya çocukluğumun düğün alanlarını aratmayan, onun daha profesyonel tarzında dans eden bir dansçı çıktı, sıkı bir dans bize doyumsuz keyif sundu tek başına. “Bahçe duvarını aşıyoruz, Sarmaşık güllere dolaştık.”

“Öptük, sevdik helalleştik.”

Gözünü sevdiğim Orta Anadolumun bozkırının rezenesi Neşet Ertaş’a bir selam olmadan olur mu bir Kardeş Türküler gecesi?

Seyyal Taner yıllardır sahneyi özlemiş koca Çınar Leyla’sı ile çoşturdu. Elma sı varmış bir de yasaklı elma. Cennetten kovulma elması yani.  Bu toprakların sesi kalbi ve müziği olmak. “Karanfil deste deste” gitti bir ara. Kokusu da dosta gitti tabi.

Kara üzüm habbesiz gece olur mu? O da oldu tabi.

“Son verdim kalbimin işine” yle konsere son verdi Seyyal. Mutlu mesut ayrıldık. Bir an Mustafa Erdoğan’ın Anadolu Ateşi'ndeymişim gibi hissettim.

Herkese iyi, müzik dolu, rüyalarla dolu geceler.