DALAVERENİN KİTABI/Oğuz KARTAL

‘Bazı şehirler insanın içindeki yaratma dürtüsünü ortaya çıkartırken bazıları insanı düşünmekten dahi alıkoyar. Mesela ben ilk kitabımı (en çok ses getiren) Ankara’da yaşadığım dönemde yazmaya başladım fakat bir türlü o istediğim biçime sokamıyordum, şehrin kasvetli havası bir yana, doğal güzelliklerden uzak bu bozkırda anlatmak istediklerime engel olan, içimi kaplayan bir huzursuzluk vardı. Yazmak istediğim şey huzursuzluğun kitabı değildi. Doğup büyüdüğüm coğrafya ancak bana ilham veriyordu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan geriye kalan hatıralar anlatmaya çalışacağım hikayelerin temelini oluşturuyordu. Ne istediğimi bildiğim bir dönemdeydim ve her zaman yaptığım gibi hayallerimi gerçeğe dönüştürmek için sonuna kadar gidip çok sıkı çalışacaktım; memuriyete ara verdim ve yola koyuldum.

İyi bir yazar, ortaya farklı fikirler atan bir düşünür, bilim adamı veya sanatçı olmak için varlıklı bir ailede doğmak ve geçim sıkıntısı çekmemek gerekir. Zor hayatlar yaşayıp da çok büyük eserler üreten dehalar elbette oldu, olmaya da devam edecektir. Ben bu yaşıma kadar para kazanmak için herhangi bir iş yapmadım, maddi açıdan ailem hep destekçim oldu.

İstanbul’a yerleştikten sonra yazarlık maceram hız kazandı ve daha önce eğitimini aldığım r2, alfa olmak, iş ve eğitim hayatında kişisel gelişim gibi konularda kendi çocukluk, gençlik ve iş hayatımda başımdan geçenlerden, anılarımdan örnekler vererek siz değerli okurlarıma rota olan kitaplarımı çok kısa zamanda yazdım.’’

Ünlü kişisel gelişim uzmanı ve psikolog ... hanımın okurlarıyla buluştuğu söyleşide belediyenin tahsis ettiği salon hınca hınç doluydu; belediye başkanı ve ekibinin yanı sıra üst düzey bürokratlar, sanat ve iş çevreleri protokol alanının yetersiz oluşundan rahatsız olmuşlardı, kısa süreli bir kargaşa dahi çıkmıştı. Basın da yerini almıştı. Yazar önce kendinden sonra yazarlık sürecinden bahsetti, hitabet yeteneği öylesine gelişmişti ki salonda çıt çıkmıyor herkes yarasına merhem olacak bir hakikat duymaya dikkat kesiliyordu Kitaplarını okuyan ve verdiği eğitimlere katılan istisnasız herkesin başarının anahtarına sahip olacağını söyleyen deha yazar en büyük sloganının  i n a n m a k olduğunu  yineliyordu.

‘’Söyleşilerimde sadece okurlarımdan soru alırım fakat o kadar çok el kaldırdınız ki ne söyleyeceğinizi merek ettim doğrusu’’ dedi ve gülümsedi.

Sözü alan genç muhabir önce yazara teşekkür etti ve kendini tanıttı sonra kendinden emin bir şekilde sözlerine şu şekilde başladı;

‘’Aslında ben de sizin sıkı bir takipçinizim; bütün kitaplarınızı okudum fakat burada bulunan diğer insanların aksine ben sizin bir hakikati sunduğunuzdan ziyade yaptığım araştırmalar neticesinde edindiğim bilgilerle birlikte sizin bir dolandırıcı olduğunuza kanaat getirdim. Bu araştırmalarımı herkesle paylaşmak istiyorum, niyetim bu organizasyonu sabote etmek değil, aksine insanlara sizin gerçek yüzünüzü gösterip nasıl bir yalana inandıklarını anlatmak.’’

..'nın yüzü kâğıt gibi bembeyaz oldu, görevlilere eliyle konuşan kişinin elinden mikrofonu almalarını işaret etti, salonda sesler yükseldi ve gazeteci mikrofonu vermek istemedi, söyleyeceklerini bir çırpıda anlattı.

‘’İlk kitabınızı güç bela yayımlattıktan sonra (parasını kendiniz vermiştiniz, hiçbir yayınevi sizin yazdıklarınızın özgün metinler olmadığını biliyordu ve birkaç sayfa okuduktan sonra olumsuz geri dönüşte bulunmak gereği bile duymuyorlardı) ülkenin neredeyse bütün belediyelerine mail atarak ve tanıdıklarınızı araya sokarak kitaplarınızı sattığınızı, bu belediyelerin kültür bütçesi adı altında on lira olan yazdığınız müsveddeleri on beş yirmi liradan gösterdiğini ve milletin parasını nasıl yolsuzluk yaparak cebinize indirdiğinizi, sonrasında ise baskıların artmasıyla beraber büyük kitabevlerinde yer almayı başardığınızı bir gün birilerinin öğrenmeyeceğini mi sandınız? Anlaştığınız PR şirketi ile birlikte sosyal ve konvansiyonel medyada yer alıp hiçbir şey anlatmayan kitaplarınızın, hatta büyük bir kısmının klasik metinlerin kötü birer kopyası olduğunun fark edilmeyeceğini mi sandınız?

...

Söyleşinin ardından gazetecinin ortaya attığı iddiaları destekleyen belgeler, bazı kanun adamlarının dikkatini çekti ve ...’nın başı derde girdi. Yapılan yolsuzluklarda adı geçen herkes (günah keçileri) yargılandı ve bazıları mesleklerinden ihraç edilirken bazıları da hapse girdi.

Yazarımız aldığı iyi hal indirimleri ve güçlü tanıdıkları sayesinde kısa süre cezaevinde misafir edildi, zaten olay birkaç gün medyada yer bulmuş ve hemen unutulmuştu. İçerden çıkar çıkmaz  "S a y ı k l a m a l a r ı m" adında hapishane günlerinde kaleme aldığı otobiyografik romanını ülkenin en popüler yayınevinden yayımlattı. İlk baskı tam yüz bin adet yapıldı.