Bir Cenazenin Ardında/Oğuz KARTAL

Yeni bir başlangıç yapmak için; bir daha yaşanması mümkün olmayan günlerin yasını tutmak yetmiyor, bazı acıların üstünden ne kadar zaman geçse de dinmiyormuş.

İki yıl geçti, Şakirin Camii’nde iyi bilirdik, helal olsun’ların üzerinden. Daha tanıyamadınız ki nasıl iyi bileceksiniz, helal edecek bir hakkınız geçti mi?

Kalabalık sayılmayacak bir grup olarak namazı kıldık. Tek bir kişinin bile rahatlıkla omuzlayacağı bir tabutu, sırayla, yaz yağmurunun altında, ıslanarak, Karacaahmet Mezarlığında deniz gören; aile mezarlığımıza kadar taşıdık.

Bir metre uzunluğundaki kazılmış topraktan burnuma gelen yağmur sonrası çiğ koku; en sevdiğim bahar aylarından nefret etmeme neden oldu.

O güne kadar daha önce kimse için hiçbir zaman dua etmemiştim, öte dünyaya olan inancım da yoktu ama insan sevdiklerinden bir daha kavuşmamak üzere ayrılınca; aklının almadığına kalbiyle inanmak ve başka bir evrende yeniden bir araya gelmek istiyormuş, o gün anladım.

Şimdi bu küçük mezarı sulayıp bir yandan da üstünde yeşeren otları koparıp kokluyorum; sanki bu otlar, küçük kızımı kucağıma aldığımda burnuma gelen kokuyla aynı.

Aklıma hiç gelmezdi mezarlıkların bu kadar huzur verici olacağı. İnsanların bayramlarda buraya gelip sevdikleriyle hasret gidermelerini oldum olası saçma bulurdum; ölmüş bir insan ile nasıl konuşulur, ne paylaşılır? Bir de üstüne üstlük daha yaşarken konuşmayı öğrenememiş bir…

Sonra fark ettim ki birinin yaşaması için her gün nefes alıp vermesi, sıkıcı işlerde çalışması, sevmediği insanlarla zorunluluktan bir arada bulunması, gerçekleştiremeyeceği hayaller kurması gerekmezmiş. Sevdiklerimiz ve nefret ettiklerimiz sadece biz onları düşündükçe var olabilirmiş.