Bir Ben Bir Düş/Gülru ÖZTUNÇ


Galiba intihar edeceğim yakında.

Bir masal anlatacağım. İçinden uzun yollar geçen. Ve bir sürü yaz ve kış ve baharlar bitmek bilmeyen. Sonra da şu kayıkların altına kıvrılıp ayılamayana kadar içip öleceğim.

Sen mi

Evet, ben.

Bir aşkı anlatamadan hem de. Bir duvarı yıkamadan. Birini öldüremeden. Bir cinayet işlemeyi çok isterdim.

Sen mi?

Evet, ben.

Hani şu yüzünde kocaman kapkara beni olan o çirkin kızı sevmiştin ya. Kimse sevmezken sen. Arap diye dalga geçtiği herkesin. Annesiyle babasının bile. Elinden tutmuştun. Saçlarını koklamıştın hani.   Çok uzun zaman önceydi. Unuttum şimdi.

Sen mi?

Evet, ben.

Hani unutulmaz derdin hiçbir şey. Yalan mı söyledin? Çoğalan ve azalan ne varsa unutulur. Buluttan buluta atlayıp, rüzgârların peşinde herkesi, tüm olup bitenleri, en çok da kendini yok saymayı ne çok istiyorsun. Sen bir cinayet işledin aslında.

Ben mi?

Evet, sen.

Kimi öldürdüm o halde. Geç oldu. Köpekler havlıyor çöplerin başında. Sarhoşum hem. Sus. Uzak limanlardaki gemiler geliyor aklıma. Durup dururken. Issız bir sabahın ilk saatlerinde. Sisli denizin üstünde. Sonra yağmur yağıyor. Durduğum yerde ağaçların, toprağın kokusu. Doldur bir daha. Gidip şu kayıkların altına sızayım.  O kızı öldürdün. Senden sonra benini aldırdı. Yüzünde kocaman bir yer açıldı. Beyaz bir boşluk. Duman gibi. Unutulmuş bir coğrafya. Boynuna astı beni. Kolye yaptı. Bir ince ipin ucuna. Kara bir pranga. Sessiz bir isyan. Bir meydan okuyuş gibi tüm hayatına. Hiç çıkarmadı senden sonra. Sen gidince bir sürü yaz geçti. Bir sürü de bayram. En güzel elbiselerini bir daha hiç giymedi. Kimsesi de olmadı senden sonra. Geçkince bir adama verdiler. Ayyaş. Sırtlana benziyordu gülmesi. Babası ve de o kırık abisi. Anası sesini çıkaramamış. Nasılsa çirkin diye. Başka kısmeti çıkmaz nasılsa diye. Çok zaman geçti. Ve bir sürü yaz.

Elimden gelmiyor hiçbir şey. Oysa bir kuş olabilirdim. Özgürce uçabilen. Ya da bir güzel at. Yemyeşil, uçsuz kırlarda koşabilen. Bırak. Her şey olduğu gibi kalmalı. Asıl yenilgi her seferinde yeniden gitmek. Hep uyanıyorum uykularımdan biliyor musun. Belki de sadece aynaların karşısında kendi kendine söylenebilen küçük bir itiraftı eksik olan. Şu çalan şarkı. Kapat artık. Çalmasın. Sessizliğe karışsın. Sen de sus. Anlatma daha fazla. Hep yalan söylemek ne kadar da sıkıcı. O yüzü, o kocaman beni hatırlıyorum nedense. Piye dö pul elbisesini bir de.

Sen mi?

Evet, ben.

Gök gürlüyor. Bir gece yağmuru yağacak az sonra. O geçkin adam da çirkindi. Hem sadece yüzü de değil. Kız daha çirkin olsun diye benini geri koydurttu. Bir gün yolda karşılaştık. Kolyesi yoktu artık. Babam öldü dedi. Hiç ağlamamış. Yüzünü daha da çirkinleştiren yara izine dokundu. Öylesine. Serçe bir kuş takılıp kalmış gibi sanki bir yerlerine. Uçup gidemiyor. Hiç düşü olmamış. Kimse fark etmemiş. Elinde bir torba. İçinde fırından yeni çıkmış taze ekmek. Gözleri seni sordu.

Beni mi?

Evet, seni

Şu kırmızı kadeh ne çok şey anlatıyor. Köpekler bile sustu bak. Her şey içimizde oysa değil mi. Bütün yüzler içimizde. Hayatın bütün fotoğrafları yakılabilir. Mektuplar, düşler yok olabilir. Umutlar ertelenebilir. Ve bütün aşklar unutulur. O da unutmuştur. Hiç gelmeyecek olana ağlamak gibi. 

Ben ağlıyor muyum?

Sen mi?

Evet, ben

Ağlıyorsun. 

Yağmur başladı. Pencereyi kapatalım. Biraz daha içelim. Biraz daha sarhoş olmalısın. Bir kızı oldu sonra. Çaputlar bağladı tepenin oradaki ağaca. Sulara üfledi. Muskalar sardırdı. İlk defa bir umudu oldu. Akça pakça bir kız çocuğu düşledi ilk defa. Herkesin sevebileceği. Kimsenin bırakıp gitmeyeceği. El açıp yakardı yine de kabul olmadı. Kızı da kendi gibi. Yüzünün bir yanında koca bir ben.

Neden yalan söyledin. Hani unutulmazdı.

O kızı sen öldürdün.

Ben mi?

Evet sen.

Nasıl öldürdüm o halde. Şu mumların turuncu ışığı ne de güzel. Sonra hiç düşünmedim. Hiç hatırlamadım arkamda ne bıraktığımı. Gideceğim bir yer yoktu aslında. Saçlarını severdim. Sesini. Bir de bana bakışını. Bir daha kimse öyle bakmadı bana. Sen bile alay ettin. Çirkin diye. Sen bile. Oysa her şey içimizde. Birdenbire başlayıp birdenbire dinen yaz yağmurları. Kolay olanı seçmeyi istememiştim aslında. Ama sen bile… Hem çok önceydi bu. Şimdi yüzümde çizgiler. Sadece çirkindi oysa. Adı neydi sahi?

Her şey çok sonra olmadı. Sanki her şey birden oldu. Öyle görünmezdiler ki… O ve o küçük sıska kız çocuğu. Bir sürü yaz geçmişti oysa. Hep o sokakta görürdüm onu. Elinden tutmazdı hiç o küçük kara kızın. Fırından yeni çıkmış ekmekle yüzü eğik hep. Bir şey arar gibi. Birinin düşürdüğünü. Bulamadığını. Kaybettiğini. Bir düşü mesela. Hiç olmayacak olan o şeyi…

Sus artık. Sabah oluyor

Evet. Yağmur dindi.

Bir gece o çirkin o geçkin adam o küçük kara kızı… Sus.

Bak, güneş doğuyor uzaklarda. Sokaklar ne kadar da sessiz. Ölüm ülkesinin sırları. Cennetin kapıları. Keskin bıçak izleri bir küçük kızın ellerinde. Hiçbir şey olmadı. Kimse sormadı. Hep bekledim. Bir daha hiç geçmediler o sokaktan.

Bir gün daha bitiyor…