“Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır” Kitabı Üzerine 1/Bensu Fatma GÜR*

*Hacettepe Üniversitesi

Yazar kitabının sunu bölümünde daha ilk cümleden itibaren kitap ismine atıfta bulunuyor, isminin kapsayıcılığını açıklıyor. Bunu ise şiirin tanımlanabilirliği sorusunu okuyucuya sunarak veriyor. Yazara göre şiir tanımlanamaz gibi bir yargıda bulunmak yeterli değildir. Çünkü var olan her şeyin tanımlanabilir olduğunu düşünmektedir. Bu konudaki görüşünü ise ‘’.... Belki de en doğru yaklaşım; bugüne dek yazılagelen tüm şiirlerin tek tanımının olamayacağını söylemek...’’ (Çolak 2011:7) Yazar sunumu bölümü boyunca şiirin öğretilebilir durumu konusunda negatif bir pozisyon alırken şiirsel bilgilerin öğrenilmesinin şiir yazabilmek konusunda son derece önemli olduğunun altını şüphesiz bir şekilde çiziyor. Ancak şiirsel bilgi birikimlerinin şiir yazmakta tek baĢına etkili olamayacağını ancak nasıl yazılacağının, bir şiirin nasıl okunacağının inceliklerini vermek açısından hayati bulmaktadır. Bütün bu bilgi birikimine sahip bir şair bu öğrenilenleri uygulamaya kalktığında çözümlenen şiirin aynısı yazılacaktır. Dolayısıyla bu da yazara göre özgünlüğe uygun bir durum değildir. Yazar burada bir anlamda her şiirin biricikliğini ve bir kez yazılabilirliğini vurgulamış olmaktadır.

‘’Şiir bireysel bir uygarlık olduğu kadar, toplumsal bir uygarlıktır da. ‘’ (Çolak 2011: 11) Bu tanımlama Caudwell’in ‘’toplumsal bilinç’’ (Caudwell 1988: 29) isimlendirimesini akıllara getiriyor ancak, bireyselliğe de kitap boyunca vurgu yapmasıyla Caudwell’in şiiri toplumsal üretim olarak görmesinden ayrılıyor.

‘’Tarihselliği içerisinde tanımlanabilen şiirin doğası, şaire de toplumsal bir sorumluluk yüklemektedir.’’ (Çolak 2011: 12) Çolak’ın yolu bir kez daha, şiir vasıtasıyla toplumların kendi varlıklarının farkına varacaklarına inanan Caudwell’le kesişir.

Şiirin çevresi ve çerçevesi bölümü kitap içerisinde şiirle ilgili en kapsamlı bölümdür. Kitabın bu bölümü oldukça akıcı ilerlemektedir. Nedeni ise, şair ve genel olarak adlandırılan iki kisinin karşılıklı diyaloglarıyla oluşturulmuş olmasıdır. Bu bölümde şair ders anlatan, bilge, üst akıl olarak konumlanırken Çinel olarak adlandırılan kişi ise, tartışmaya meraklı, şairin sunduğu görüşleri sorgulayarak onun bir sonraki meseleyi açıklamasına kaynaklık eden, kimi zaman da okuyucunun aklına gelebilecek soruları Ģaire soran biri olarak kurgulanmıştır. ġair, bölüm boyunca karşı olduğu, açıklamalarında eksiklik olduğunu farkettiği ve biraz da tartışma ortamı yaratmak istediği durumlarda Çinel’denyararlanmıştır. Bu sayede pek çok mevzuyu ele alıp örneklerle aktarabilme imkanı olmuştur.

Burada şair olarak adlandırılan kişi Veysel Çolak, Çinel olarak adlandırılan ise muhtemelen ders verdiği bir öğrencidir. Bu çıkarımı sunu bölümünde yapılan tanımlamaların ġair olarak geçen kişiye de atfedilmesiyle kolaylıkla yapıyoruz. ilerleyen kısımda bu çıkarıma kaynaklık eden unsurlar gösterilecektir. Bölümü inceleyecek olursak:

Burada altını çizmemiz gereken bir cümle varsa, o da kitap boyunca yazar tarafından öncelenen ‘’şiir yaşananların diyalektik bir toplamıdır.’’ (Çolak 2011: 13) cümlesi olacaktır. Bu cümle bizim için iki açıdan önemlidir: Birincisi, Sunu kısmında da aynı cümlenin Veysel Çolak tarafından verilip bu bölümde de üzerinde durarak ġair adlı kiĢinin açıklamalarında yer alması, mizansende şair ve Veysel Çolak’ın örtüştüğünü kanıtlamaktadır. İkinci nokta ise, Çolak’ın bahsettiği hayattaki diyalektik toplamın Caudwel’de de karşılığını bulmuş olmasıdır. ‘’Gerçekte şiir, insanın coşkularıyla çevresi arasındaki çelişkinin:

İnsanın doğayla savaşımının gerçek ve somut biçimini alan çelişkinin bir yüzünün dile gelişinden başka bir şey değildir.’’ (Caudwell 1988: 151) Görüldüğü gibi, Caudwell de hayattaki çelişkiler ve karşıtlıkların şiirdeki yansımasını benzer bağlam içerisinde aktarmıştır.

Yazar bu bölümde, şiirden bahsetmenin gelecekten bahsetmek olduğunu söylerken Çinel ile şiirin tanımı konusunda tartışmaya başlamaktadır ve şöyle sormaktadır Çinel: ‘’ Ne demek şimdi bu? Oturup şiirin tanımlarını mı konuşacağız? Hem şiirin bir tanımı yok ki.’’ (Çolak 2011: 15) Çinel okuduğu kitaplarda rastladığı şiirin yüzlerce tanımının nasıl olabildiğini merak ederek şair’e sorar. Şair ise, Çinel’in bu sorusunu haklı nedenlere bağlar. Şiirin sayısız tanımı olduğunu vurgulayan şair, zaman ilerledikçe durmadan yeni tanımların yapılmasına da kesin gözle bakar. Benzer yaklaşıma Caudwell’de de rastlarız. Caudwell, toplumlar değiştikçe şiirin ne olduğu konusundaki görüşümüzle, bugün ne olduğu konusundaki görüşümüzün değişeceğini belirtir.

Şiirin tek bir tanımla ifade edilemeyeceği mevzusuna tekrar dönersek, şair’in üzerinde durduğu, şiirin birçok tanımının olduğu ve hepsinin de bir anlamda doğru olduğu düşüncesine Eagleton’dan bakacak olursak: ‘’Bir şiir, bizim onunla istediğimizi yapabilmemiz için kamusal dünyaya salınmış bir ifadedir. Tanımı gereği asla tek bir anlamı olamayacak bir yazı biçimidir.’’

Devam eden kısımda şair, şiir hakkında bugüne kadar söylenmiş tanımlardan birkaç sayfa vererek bütün bu tanımların aslında her şairin kendi şiirinin doğrusunu söylemeye çalıştığını vurgulamış olur. Çinel’in şaire bir sonraki sorusu onun şiiri dizeye indirgemesi üzerinedir.

‘’Dize de önemli, sözcük gibi. Ama ben dizeyi biraz daha öne çıkartıyorum sadece. Çünkü dize, bir şiir birimidir. Sözcüklerin anlamının dışına çıkarak yepyeni anlamlara ulaştıkları yerdir dizeler. Öte yandan, bir şiir sözcüklerin toplamı olmaktan çok, dizelerin yatay ve dikey toplamı olmaktadır.’’ (Çolak 2011: 19)

‘’Günümüzde dilin edebiyat içindeki önemini araştıran eleştirmen, ‘edebiyat yapıtı sözcüklerden yapılmıştır’ diyebilirdi rahatlıkla. Ama edebiyat yapıtı, başka herhangi bir dilbilimsel sözce gibi, sözcüklerden değili tümcelerden yapılmıştır ve bu tümcelerin her biri sözün farklı bağlamlarına aittir.’’

Bu saptamaya rağmen, şiiri dize olarak tanımlamanın da yanlışlığına dikkat çeker. Çolak’a göre, şiir sözcük olmadığı gibi dize de değildir. Çinel bu durumda, şiirin bir ritim olduğunu iddia eder. Şair ise bu görüşe karşı çıkar. ‘’Hayır. şiir; ne sözcük, ne dize, ne de ritimdir. Ama bunları oluşturan bütün ögeleri kapsar.’’ (Çolak 2011: 19) Caudwell ise şiirin sözcüklerle kurulduğunu ifade eder. (Caudwell 1988: 151) Ritim ve şiirin birçok unsurla birlikte tanımlanabileceği konusundaki görüşleri aynı çizgidedir.

Şair bir şiirin oluşumunda beş temel öge sıralamaktadır. Bunlar: Yoğunlaşma, bellek, inan, ritim ve esin.

Mükemmel ve aşkın şiirler yazabilmek için yaratıcı kabiliyeti yeterli bulmaz şair. Bununla birlikte yoğunlaşma (derin düşünme) dediği ögeyi zorunlu bulur. Bu evrede şair bütün vücuduyla düşünmeye başlar ve o zamana kadar özümlenen kültürel birikimler harekete geçer. Bu süreç bir anlamda sancılar çekme dönemidir. Bunun sonucunda bir oluşum meydana gelir.

Şaire göre, bellek de tıpkı yoğunlaşma gibi bir diğer önemli ögedir. şairin ilk öğrendiklerinden bugüne kadar önemli olan ne varsa anımsayabilmesinin önemini vurgular. Şairin belleğini gerçek bir toplayıcı olarak görmektedir. Şiirde belleğin önemi düşüncesi Stephen Spender tarafından da paylaşılır:

‘’ Belki de belleğin şiir yetisinin ta kendisi olduğunu söylemek yanlış olmaz; çünkü imgelem belleğin çalışmasından başka bir şey değildir. Daha önceden bilmediğimiz hiçbir şeyi imgeleyemeyiz. İmgelem gücümüz, bir zamanlar yaşadığımız bir şeyi hatırlama ve başka duruma uygulayabilme yetisidir. Bu yüzden, en büyük şairler, bellekleri en güçlü yaşantılarından, kendi benlikleri dışındaki en ince insan ve nesne gözlemlerine dek uzanabilecek ölçüde gelişmiş olan şairlerdir.’’

                                                                                          Devam Edecek


1.Caudwell şiirin oluşuşunda toplumsal bir üretim kaynaklık ettiğini düşüncesi yanında “Ama yine de her sanat eseri özelliği barındırır.”( Caudwell 1988: 237) ifadesiyle bireysel özü de inkar etmez.

2Eagleton, Terry, (2011), Şiir Nasıl Okunur, (Çek: Kaya Genç, İstanbul: Agora Kitaplığı, 52.

3.Todorov, Tzvetan, (2008), Poetikaya Giriş, (Çek: Kaya Şahin), İstanbul: Metis Yayınları, 53.

4.Spender, Stephen, (1967), “Bir Şiirin Oluşumu”, Çek: Yurdanur Salman, Yeni Dergi, 30: 178-193.