Yeşil, Yeşil ve Yeşil/Emrecan DOĞAN

Ben bu yazıyı yazmaya başladığımda televizyonlar Antartika kıtasında, bu yılın temmuz ayına kadar Türkiye’nin yüzölçümünün üç katı kadar bir buzulun yok olduğunun tespit edildiğini anons geçiyordu. Belki sizler bu yazıyı okuyana kadar aradan geçen sürede de hiç değilse İstanbul kadar bir buzul daha erimiştir. Buzulların hiç şüphesiz ki erime nedeni küresel ısınma ve aniden çok hızlı bir şekilde yükselen sıcaklıklar.

Genellikle insanlar bu konudan söz açılınca “Dünya’yı kurtarmalıyız!” moduna giriyor. Hayır serseri, kurtarılması gereken DÜNYA DEĞİL, SENSİN! Televizyonda geçen başka bir haberden daha bahsedeceğim sizlere; buzullar eridiğinde ortaya milyonlarca yıldır tespit edilmemiş, hiçbir insanın şimdiye kadar maruz kalmadığı kadar antik virüs, bakteri ve mikroplar buzulların erimesiyle ortaya çıkan su aracılığıyla insanlara bulaşabilir ve sonuç tabii ki hiç hoş olmayacaktır. Peki, bu sırada sevgili mavi dostumuz Dünya ne yapacaktır dersiniz? Hiç! Kelimenin tam anlamıyla hiç! Sadece Güneş’in etrafındaki dönüşüne devam edecek, günler akıp giderken toprağın üzerinde yaşayan bizlerin birer birer ölümünü seyredecektir. Hepimizden kurtulduktan sonra da herhalde soğuktan üşütmüş ve yüksek sesli kalın guruldamaları kendisini rahatsız ederken zor bela yetiştiği tuvalette hacetini gideren bir insan gibi rahatlayacaktır. Ve sonra gezegen üzerindeki yaşam akmaya devam edecektir. Bunu anlıyorum, tabii ki insan öznesi olarak kendimizin önemli olduğunu düşünmeye meyilliyiz. Kendimizin sonsuz uzayın uzayan derinliklerinde bir toz zerresi kadar olduğunu kabullenecek olsak o zaman hayat anlamsız olurdu ve anlamsız bir hayatı yaşamak yerine ölmeyi tercih ederdik. Bu yüzden bu konuda takındığımız tavır “Bu dizinin ana karakteri benim! Başroller asla ölmez!” Ama Dünya’da işler böyle yürümez. Kurtarılması gereken insanlardır çünkü bu giderek büyüyen iklim felaketlerinin önünde yok olacak tek şey bizleriz. Dünya yine burada olacak! Bizimle ya da bizsiz.

Küresel Dünya devleri olan şirketler ve devletler bu konudaki sorumluluklarını kabul ederek bir plan hazırlamak ve ortaklaşa çalışmak yerine topu vatandaşlarına atıp insanlardan bireysel önlemler almalarını istiyorlar. Bilirsiniz; bilgisayarını bekleme modunda bırakma, işin bittiğinde fişi çek, yüzünü yıkarken/tıraş olurken/banyo yaparken veya duş alırken suyu boşa akıtma, plastik kullanma, poşete para vererek al vesaire gibi sözde önlemlerle hem topluma “çevre için bir şeyler yapıyoruz” imajı veriliyor hem de bizlerin gazı alınıyor. Biz de “Ne yaptıysak da olmuyor” düşüncesine saplanıyoruz. Ama asıl gerçek şu ki; cinsiyetinin ne olduğuna bakılmaksızın sıradan bir vatandaşın, ortalama 75 yıllık ömrü boyunca çevreye verdiği zararla bir fabrikanın bir senelik zararına ancak yetişir. Ya da savunma sistemlerimize harcadığımız milyonlarca dolarla çevreci politikaları destekleyebiliriz.


Bütün bunları elbette biliyor olmalısınız; sizlere defalarca söylenmiştir. Instagram’da kaydırırken videolarda görmüşsünüzdür, Greta’yı takip ediyorsunuzdur, Twitter’da (ben bu yazıyı yazarken X oldu, hiç sevmedim) gündeme girmiştir. Peki, bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Hiç! Genel olarak böyle can sıkıcı konular hakkında hiç düşünmüyoruz çünkü gazımızı alacak ve bizi mutlu edecek programlar, şarkılar ve internet sayfaları varken kim neden canını sıkmak ister ki? Öyle ya, günde 12 saat çalışıyoruz ve tatile bile çıkamadığımız yazları güneş tepemizde bekliyor. Bir de böyle sorunlara kafa yorarak ömür mü tüketeceğim? BANA NE! Onu da politikacılar düşünsün, bunun için onlara oy veriyoruz. Onlar bilim kurulları toplayıp buna bir çözüm üretsin. Zaten ekonomik darboğaz beni boğazlarken bir de buna kafa yoramam. Bunları diyor olabilirsiniz ya da olmayabilirsiniz de belki hiç aklınıza bile gelmemiştir. Günahınızı almak istemem ama gerçek şu ki yapılması gereken kesinlikle bir şeyler var ve biz onları yapmıyoruz. Deveyi hamuduyla birlikte gırtlaklarından aşağıya indirenler bize tasarruf ve çevreye duyarlılık dersi veriyorlar. Bu çevreye duyarlılık konusu da giderek Demokles’in Kılıcı oldu. Başımızda sallanıyor ve sürekli olarak bir inip bir çıkıyor. Kendileri asla sorumluluk almıyorlar ama insanlara duyarlılık çağrılarında bulunuyorlar.

Bu yazıyı yazma nedenim çevre konusunda politikacılara çatmak değil de ama bizim gibi bir Ortadoğu ülkesinde konu er ya da geç politikaya gelmek zorunda kalıyor. Size çevrecilik konusunda harika bir kaynak önereceğim, korkmayın hiçbir şey okumak zorunda kalmayacaksınız, Douglas Adams’ın Papağanlar, Evren ve Her Şey adlı bir konferansı var. Youtube’da Ümid Gurbanov yaklaşık beş sene önce çevirisini yaptı, harika bir konuşma. Onu dinleyin, kesinlikle ufkunuz açılacaktır.

Benden bu kadar.