Sinema Gezegeninin Mizah Ustası  Chaplin ve Sineması/Havva Ağral

Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889'da Londra, İngiltere'de doğdu. Babası, çok yönlü bir vokalist ve aktördü, annesi Lily Harley ise sahne adıyla bilinen Hannah Chaplin adında, hafif opera alanında ün kazanmış çekici bir oyuncu ve şarkıcıydı.

Charlie, babasının erken ölümü ve annesinin hastalığı nedeniyle çok genç yaşta hayata atılmak zorunda kaldı. Doğal yetenekleri ailesinden miras alan gençler sahneye çıktılar. Charlie ve kardeşi çok yakınlardı. İki kardeş, Londra'da dans ederek para kazanmak amacıyla sokaklarda dolaştılar. Ayrıca, farklı babalardan olan bir kardeşleri olan Wheeler Dryden adlı bir kardeşleri daha anneleri Hannah üzerinden 1901 yılında doğdu.

Hannah, 1894 yılındaki bir sahne performansı sırasında sesini kaybetti ve anneleri psikolojik nedenlerle rehabilitasyon merkezine yatırıldı. İki kardeş, annelerinin iyileşme umudu olmadığı için bakım evine gönderildi. Sydney ve Charlie, tiyatrolarda ve müzikholde çalışmaya başladılar. Charlie, daha çocuk yaşlardayken bir dans grubuna katıldı ve dokuz yaşındayken Chaplin ciddi sahne deneyimini, "The Eight Lancashire Lads" adlı bir grupla çalışırken yaşadı.

İlk Filmi: "Making A Living"

Sydney Chaplin, 1906 yılında dönemin ünlü Fred Karno topluluğuna katıldıktan sonra, Charlie Chaplin de 1908 yılında onu takip ederek bu topluluğa katılmayı başardı. Charlie, burada film yapımcısı Mack Sennett'in dikkatini çekti. 1914 yılında Chaplin, ilk unutulmaz filmi olan "Making a Living"i çekti. Ardından, 35 filmde rol aldı ve hızla ün kazandı.


The Tramp'ın Doğuşu

Chaplin, 1916 yılında Mutual Film Corporation film şirketiyle bir dizi komedi çekmek için anlaşmalar yaptı. İki yıl sonra, kendi film şirketini kurdu. "The Tramp" karakteri aracılığıyla, yoksullukla mücadele yetersiz kalan dönemin politik figürlerine göndermeler ve eleştiriler yaptı. 1918 yılında kendi film stüdyosunu kuran Chaplin,  sessiz film döneminden sonra en büyük filmi olarak kabul edilen 1931 yapımı "City Lights" filmi ile büyük bir başarı elde etti. Chaplin, artık kültürel bir fenomendi ,bu da United Artists'ı  yarattı onun çabasıyla.


Charlie Chaplin, çağının politik mizahıyla dokunmuş birçok film yapmıştır. Filmleri tüm eleştirelliğiyle  gülüncü temsil eder. Özellikle "Büyük Diktatör" filminde, dünyanın üzerine yatıp "Hepsi benim" diyen Hitler'in Chaplin ironisiyle  yansıttığı komik narsizmi düşünürsek Chaplin'in sinema evreni güldürürken acı ve haykırışların da sesi oluverir. Trajediyi komik bir şekilde işlemek ve acıyı hicivle ele almak büyük bir başarıdır üstelik. Belki de bu dönemin siyasal karakterlerini hicveden  başka birileri de çıkacaktır, ancak Chaplin'in zamanda bıraktığı farklı ve etkili ironi de çarpıcıdır. 


Dünyanın üzerine yatıp "hepsi benim" diyen Chaplin'in Diktatör'ü gülüncün arkasındaki sanat dehasını alkışlanmayı hak etmektedir elbette. Chaplin'de herkesin sahip olamayacağı ayrıcalıklı bir yetenek vardı ve tüm dünya onu bu nedenle de sevdi. Bunun kanıtları sayılabilecek çeşitli örnekler de mevcut kuşkusuz. Bu açıdan filmdeki en ünlü sahnelerden biri, Chaplin'in Hynkel olarak kılık değiştirdiği sahnede kendi kendine konuştuğu sahnedir. Chaplin, diktatörlerin boş retoriklerine ve sahte liderliklerine gönderme yapar bu sahnede. 

Benzer bir şekilde kapitalizm eleştirisini "yabancılaşma" metaforuyla ortaya koyan "Modern Zamanlar" filmindeki Şarlo karakteri, 1984'ün Big Brother metaforundan ilham alarak, absürd bir şekilde çarklar arasında insanın kayboluşunu ve kendi yarattığı cenderede sıkışmasını anlatır. Sıkışmanın, boğuntunun sınıfsal bağlamda irdelendiği film,   bu derin çelişkiyi sert bir politik komediyle sunar. Gösterilen "dev saa"t sahnesi, insanın söz konusu sıkışmışlığını ve zamanın bir baskı aracı olduğunu vurgular. Makineleşmenin diyetinin ödeyen işçi sınıfının yansıtan bir Şarlo çıkar bu sefer karşımıza.  Şarlo'nun beceriksizliği, aslında insanın çağına ayak uydurmak için zorlanışının da temsili gibidir.

Chaplin özellikle fiziksel komedi veya "Slapstick" ile söz konusu politik mizahını  inşa etmiştir. Filmleri genellikle sürekli komik düşüşler, aniden kalkışlar ve romantik anlarda yavaşlayan bir akışla doludur. Seyircinin tepkileriyle bütünleşen siyah beyaz ve sessiz bir dünya yaratır. Chaplin, sesli sinemaya pek sıcak bakmamıştır çünkü başarısının kaynağını sessiz filmlerde bulurken seyircinin bu sessiz dünyayı seslendirdiğini düşünür bu bağlamda üstelik.


Chaplin'in "Altına Hücum" filminde yönetmen olarak da yer aldığını belirtmek gerekir. Bu film, 1942 yılında buhran yıllarını anlatır ve yine bir serseri karakterin işsizlik ve yoksullukla mücadelesini işler. Para hırsı ve kapitalizmin yol açtığı komik ve acınası durumları ele alır. Şunu da eklemeli ki Chaplin'in eserleri Türk sinemasına da ilham kaynağı olmuştur.(Kemal Sunal, Sadri Alışık'ın temsil ettiği komik bir anlamda Chaplin esinlidir.)

Özel hayatı oldukça karmaşıktır. Hollywood'un karanlık politik yüzü, tanıdığı kadınlar, siyasi baskılar, sürgünler ve yasaklar gibi bir dizi olay hayatının önemli bir bölümünü kuşatır. Ancak Chaplin, kadınlarla iyi ilişkilere sahiptir tüm karmaşık, sıkıntılı hayata karşın komiğin çekiciliğine dayandırır bunu birçok eleştirmen.

Yıllar geçtikçe, Chaplin'in  seyircileri onu daha fazla izlemeye ve yeni kuşaklarla onu tanıştırmaya başladı. Baştan itibaren seyirciyle doğru ilişkiyi kurabilen Chaplin',in bugünün izleyici için de popülerliğini koruması tam da onun sinemacı dehasından kaynaklanıyor kuşkusuz. Oyuncu bir aileden gelen ve genetik bir aktarımla  taşıdığı  mizah yeteneğinin sahnedeki yansımalarının bugünün izleyicisi için de sahici ve hâlâ gülünç olduğunu söylememiz elzem. 

Özel hayatında   kalabalık bir aile ortamı kurarak sıcaklığa duyduğu ihtiyacı gidermeye çalışan bir Chaplin'den de söz edilmeli bu noktada. Birden fazla evlilik yapmış ve annesini yanına almış olan Chaplin belki de annesine bağı koruyarak kaybolan bir parçayı hem sineması hem de hayatında annesi dahil hayatına giren kadınlarla tamamlamaya çalışmıştır.

Chaplin'in oyunculuğu duygusal salınımla işlenmiştir, komiklik ile dramatik anları bir araya getirir. Yüz ifadesi, derin bakışları ve akrobatik yetenekleri, onun oyunculuğunu tanımlar. Bunu başarmak, izleyicinin duygusal bir bağ kurmasını sağlamak anlamına gelir. Onun bu başarısı, seyircinin boşlukları doldurduğu bir iletişim biçimini de yaratmıştır hatta. Şu anki filmler için de izleyiciyi katkı sunmaya teşvik etmenin yollarını bulmak önemli hâle gelmiştir.  Kahramanla özdeşim kuran seyircinin Chaplin'de kendisini bulması da tam da sanatçının politik duruşu ve olağanlığı temsiliyle ilişkilidir.

Sonuç olarak, Chaplin'in eserleri, hem komik hem de düşündürücüdür. İnsanın acılarına ve zorluklarına gülmek, aynı zamanda onlara hicivle yaklaşmak, Chaplin'in büyük bir yeteneği ve başarısıdır. Onun eserleri, insanın insana olan temel güldürüsünü ifade eder, zira insanlar çağlarına yabancılaşır ve kendi çabalarıyla gülmek zorunda kalan şaşkın çocuklara dönüşür. Çarkların arasında yitip giden kalabalıkların sahnedeki temsili Şarlo'nun "Modern Zamanlar", "Altına Hücum", "Büyük Diktatör"le insanlığın varoluşuna dair büyük soruları da sormaktan korkmamıştır üstelik. Bir anlamda Chaplin'in akrobatik yetenekleri ve komiklikleri, var oluş mücadelesi veren insanın temsilidir.