Pala Nedim kendisine enayi dedirtecek bir adam değildi, çok acımasızdı. Süleyman Bey asla işin buralara varacağını düşünmemişti. Mutlaka bir çözüm bulacağını düşünürken yavaş yavaş yolun sonuna gelmişti, yapacak hiçbir şeyi yoktu. Gidip tekrar yalvarıp süre isteyecekti ancak Pala Nedim görüşmeyi kabul etmedi, kimse ona borç vermedi.
Devamını OkuyunDönerek pencere camındaki yüzüne, neye karar verdin, ne yapmak istiyorsun? diye seslendi. Pencere camının ardındaki üzgün ve endişeli yüzü cevap verdi. Eksikliğini duymuşuz hep, eksikliğe şükretmişiz.
Devamını OkuyunSırtımızda yaramızın gömleğiyle dolaşırız bu topraklarda. Kanatır her gün bizi, birilerini. Rahat yüzü göstermemek için yemin etmişçesine sürekli yeni yaraları kanatır.
Devamını OkuyunAynayla vedalaştı. Pencereden sokağa baktı. Her sabah öyle yapardı. Evden çıkar çıkmaz, özenle tarayıp şekiller verdiği, siyaseten boyattığını zannettikleri doğuştan kızıl saçlarını militanca bir baş hareketiyle dağıttı. Eve, kapıya, pencerelere baktı. Hep böyle yapardı. Perdenin aralığından bakan annesiyle vedalaştı. Yürümeye başladı.
Devamını OkuyunBirer yıldız tozu mitinin izinde geceyi izlemeyi deneyim, diye seslendi Anıl. Sus pus, içinde patlayan öfkeyi açık havada dağıtmak isteğiyle bir iki defa kalktı ayağa. Sendeledi ilkin. Işıl ışıl gök; maviden öte yeşilin ve kırmızının bir döngüde yer değiştirdiğini fark ediyor.
Devamını OkuyunGece geç vakte kadar demlikleri devirirsen olacağı bu. Ağzımın içi kekre, ciğerlerim ıslık çalıyor. Karımla komşu olduk olalı her cuma akşamı olan aynı. Hafta sonuna girerken eğlencemizde sigara, çay, kitap baş köşede. Üç kafadarın arasında ilerleyen, lafın laf olduğu, bazı şeylerin altının doldurulup bazılarının oyulduğu beni ayık ve dinç kılan bu edebiyat sohbetleri olmasa ne yapardım bilmiyorum.
Devamını OkuyunAhlat, aslında Anadolu'nun ıssız tarlalarında, yamaçlarında kendine bir alan yaratmış kalender ağaçlardan biri. Azla yetinen, bulunduğu yerden şikayet etmeyen, susuz hatta en kurak bölgelerde bile varlığını sürdürebilen ahlat ağacının meyveleri de bir çok canlıya besin kaynağı olmakta.
Devamını OkuyunSonsuzluktan atılmış gibiyim bu insansız kente. Ne zamandır burada yaşıyorum, bilmiyorum. Tapucu olarak atandığım üçüncü kent. Rüşvet yiyen birilerini ispiyonladım. Yer beğen dediler, ben de büyük şehirde yalnızlığıma gömülürüm diye düşündüm, bu soğuk şehri seçtim. Günler çok yavaş geçiyor. İşte de evde de.
Devamını Okuyunİçimde garip bir şeylerin olduğunu fark etmemek beni şaşırtabilirdi! Varlığımın kişisel iç dünyası bakımından sıradan ve sıra dışı olanlar birbirleriyle sürekli çatışmakta. Ben basit bir makine ya da varlık değilim.
Devamını OkuyunBugün yalnızım, saat on ikiyi geçti. Ben korkuyorum, dışardaki karanlıktan korkuyorum; yalnızlıktan korkuyorum, burada bir şey olacağından değil, ama içimde korku var. Üstümü bile değiştirmedim, çadır kilitli değil diye kendimi güvende hissetmiyorum. Dışarısı zifiri karanlık, çadırı karıncalar basmaya başladı.
Devamını OkuyunAyrılığın hediyesi olan yürek ağrısını sırtlar, içinde hissettiği fırtınayla beraber o tadın, o kokunun geldiği yöne doğru giderdi. Aslına bakarsanız kah bir meyhanede kafa çekerek, kah ıssız bir sokağın kaldırımında sızarken, kah izbe bir sabahçı kahvesinde kasetten filmi tekrar tekrar izlerken hep unutmak istemişti o tadı, kokuyu. Fakat ne yapsa faydasızdı. O kokunun ve tadın hasretine hiç alışamıyordu.
Devamını OkuyunRefakatçi kadın Gulelek’in anlattıklarını can kulağı ile dinliyordu, hasta kocasının ağzını bıçak açmadığı için bir yudum sohbete hasret kalmıştı, neşeli de kızdı karşısındaki, belli ki çok zorluk çekmişti; annesi, babası, kocası değildi baktığı hastalar, insanın yakınlarına refakat ederken bile canı çıkıyordu, yedi kat yabancının altını almak kolay olur muydu?
Devamını Okuyun