Pınar'ın Masalı/ Gülnar KANDEYER


   

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde tam dört mevsim saklanır, aynı yılın içinde. Baharlar sizin olsun, eviniz bereketle dolsun. Bu iki mevsim bana yeter. Yazın mısırı haşlarım, kışın kestane közlerim. Masal sevenleri, geliyorlar mı diye gözlerim. Baktım karşıdan hay geldi, huy geldi, bir at, yanında da bir tay geldi. Kurabiyeler pişmiş, bir bardak da çay geldi. Ahlayan geldi, ohlayan geldi, masalı kaçırdım mı diye vahlayan geldi. Bunu duyar da durur mu peri padişahı, yanında kızıyla geldi. Çoban takmış arkasına bir sürü kuzuyla geldi. Hımhım hanım, hörthört bey, sağır sultanın peşinden deve kervanının ardında kervancı başı geldi. Toplandı mı sana ahali, hepsi dizildi karşıma, neler açtılar benim garip başıma; kaç derken tazıya, kilit vurdular kapıya. Masala başlamazsam beni fena haşlayacaklar, anlatayım bakayım belki de hoşlanacaklar.

     Uzaklarda değil, hemen bizim aşağı mahallede Pınar adında bir çocuk yaşarmış. Annesiyle babasının biriciğiymiş. Sanmayın ki o, bu durumdan şikayetçiymiş. Annesinin ılık sesi, babasının şefkatli bakışı, çok hoşuna gidiyormuş. Onların sevgisine, ilgisine kendini muhtaç hissediyormuş. Sizin anlayacağınız el bebek gül bebek, hep böyle mi gidecek bu böyle sonsuza dek.  Yorulurmuş bir adım yerde emekleyerek, yatmak istediğini söylermiş, uzun uzun esneyerek.

“Uykusu mu gelmiş benim miniğimin?” demiş bir gün annesi. Kirlenen kıyafetini değiştirip pijamalarını giydirirken. “Uykusu gelmiş erkenden.” diye eklemiş üzerini örterken. 

“Uyku da kim?” diye sormak istemiş Pınar annesine. Fakat ancak “agu gugu gı?” sesleri çıkmış ağzından çaresizce. Bir türlü düşündüklerini sözcüklere dökememiş. Neyse bir gün elbet öğrenecekmiş konuşmayı, dert etmemiş. Annesi anlamasa da o konuşmasını sürdürmüş. “Uyku, yeni bir komşu olmasın? Belki komşumuzun yaşıtım olan çocuklarının adıdır. Uyku ile çok iyi arkadaş olabiliriz.” diyerek gülmüş. 

Annesi okuyacağı kitabı eline alana dek, Pınar ‘uyku’nun geleceğini umut etmiş. Ancak ne gelen varmış, ne giden; ne kapının ziline basan olmuş ne telefon eden. Pınar, “Belki de pijamasını bulamamıştır.” diye düşünmüş. Yataktan çabucak sıyrılıp inmiş, emekleyerek çekmecesine gitmiş, yedek bir pijama alıp yeniden yatağına tırmanmış. Annesi kitap okumaya ara verip şaşkınlıkla onu izlemiş. Pijamayı yastığının üzerine koymuş Pınar, sonra gözlerini annesine dikmiş. Annesi kitap okumaya devam etmiş. 

Sözcükler, önce odada dans etmiş, gelip gelip Pınar’ın gözkapaklarına sürünmüşler. Pınar, arkadaşı ‘uyku’nun gireceği odanın kapısına bakarken, daha kitap bitmeden gözleri kapanmış.

     O sırada yatağında rüyaya dalan bir tek Pınar değilmiş. Orada papucunu bırakıp kaçan kaçana; kanadını açıp uçan uçana. Bizimki rüya denen o beşikte sallandıkça sallanmış; bedeni büyümek için uykusunu kullanmış. Boy atarmış çocuklar her uykuda bir miktar; uyku gelişmemizde önemli bir yer tutar. 

Masallarda zaman çabuk geçer, değmesin ömrüne ne acı ne de keder. Gidelim görelim evine ne yapmış bizim Pınar’ımız. Doldu taşıyor masalcının bohçasından anlatacaklarımız. Gel zaman git zaman yine bir gün kahramanımız, oyuncaklarıyla bir hayli oynamış, yorulmuş, esnemeye başlamış. Annesi işini bırakıp, onu kucaklamış.

     “Uykusu mu varmış benim kuzumun?” demiş. Pınar annesinin yüzüne bakmış. “Ne ara geldi ‘uyku’, ben neden fark etmedim? Neyse ki bu sefer miniğim demedin. Tabii büyüdüm ben artık, abla oldum. Gelelim asıl meseleye. Madem ‘uyku’m var, nerede o zaman? Bu ‘uyku’ bilmecesini bir an önce çözmem gerek.” Pınar ‘uyku’sunu bulmak için hızla harekete geçmiş. O farkına varmadan yavaşçacık yürüyormuş, üstelik giysileri artık küçük geliyormuş. Annesi gördüklerine inanamıyormuş.

     Pınar, olan bitenin farkında değilmiş, aklı fikri ‘uyku’daymış. Acaba daha önce gelip odasında saklanmış olabilir miymiş? Yoksa çekmecesinde mi gizlenmiş? Pijamasını giyerken tulumunun cebindeki bir şey eline değmiş. Bu ‘uyku’ olabilir miymiş? Ah ne yazık ki oyuncak uçağıymış bu. Ne zaman girmiş cebine bu oyuncak uçak?”

     Annesi, Pınar’ın yedek pijamasını da alarak yatağa tırmanmasını duygulu gözlerle izlemiş. Kızı büyüyormuş. Yastığının yanına pijamayı ve oyuncak uçağını koyan Pınar, annesinin gözlerindeki övüncü görmüş ancak bir mânâ verememiş. Kitap dinlemeye hazırmış. Annesi, kitabı okumaya başlamış. Pınar, ‘uyku’sunu arama işini, sonraya bırakmış, kitaptaki sözcükler bu kez onun kulağına güzel sözler fısıldamış. Fısıltıların anlamını düşünürken düşünürken Pınar, rüyaya dalıvermiş. 

Pınar’ımız rüyasında az önce cebinde bulduğu oyuncak uçağına binip gökyüzünde turlamış. Hayret, onu cebine koyduğu ânı şimdi hatırlamış. Bir dahaki sefere füzesini getirse, binse içine dünyaları aşsa... Aşsa aşsa da taaa yıldızlara ulaşsa,  Daha neler düşünmüş Pınar kim bilir neler? Sözcüklere dönüşecekmiş gelecekte düşünceler. Bunları yaparken sanmayın ki yorulmuş. Dünyaya dönmek için, koltuğuna kurulmuş. Masallarda zaman çabuk geçer, değmesin ömrüne ne acı ne de keder. Git gidelim, gel görelim ne yapmış bizim Pınar’ımız. Doldu taşıyor masalcının bohçasından anlatacaklarımız. Okumaktan tat aldıkça oğullarımız, kızlarımız. Yolumuzu aydınlatacak kaşif yıldızlarımız.

Günler, haftalara; haftalar aya dönmüş. Bir gün Pınar, esnediğinde babası gülmüş. Tıpış tıpış yürüyen Pınar’ı takip etmiş babası. Pijamalarını giymesi için ona yardım etse miymiş? Pek emin olamamış ama yine de yardımcı olmak istemiş. Büyüdüğünü düşünen Pınar, mızmızlanmış. Babası neden bu kadar acele ediyormuş? Çekmeceden arkadaşı ‘uyku’ için pijama almasına fırsat vermeden onu yatağa yatırmaya kalkışmış. Kahramanımız, bundan hoşlanmamış. Babasına derdini anlatmaya çalışırken, yataktan aşağıya kaymış.

Adamcağız, agu gugudan bir şey anlamamış. “Ne diyorsun yavrucuğum? ” dediğinde annesi,  ters bir durum olduğunu sezinlemiş. Pınar, çekmecesinden yedek pijama çıkarırken odaya gelmiş.

“Konuşmaya çok hevesli son zamanlarda. Yedek pijaması olmadan yatmak istemiyor sanırım.” demiş annesi.

Pınar, pijamasını giyinmiş güç bela. Sonra ıkına sıkına bir yandan da söylenerek yatağına çıkmış. Arkadaşı ‘uyku’ için aldığı pijamayı yastığının üzerine koyarken babasına kızgın bir ifadeyle bakmış. 

“Ben sizin her konuştuğunuzu anlıyorum, siz beni ne zaman anlamaya başlayacaksınız. Çok sıkıldım bu işten.”

“Uykusu mu kaçmış benim prensesimin?” demiş babası.

“Al işte olanlar oldu. Hiç tanışmadan ‘uyku’mu kaçırdınız.” 

Pınar’ın mızmızlanması artmış. Annesi onu başından öpmüş, kitabı eline almış. O, hâlâ söylenmeye devam ediyormuş. Onu sakinleştirmek için annesi yumuşacık bir sesle:

“Tamam kuzucuğum, tamam.” diye başıyla Pınar’ı onaylamış. 

“Anneciğim, ‘uyku’ geldiğinde ben görmezsem, sen pijamalarını giydir ona. O zaman benimle kalır.”

“Tamam, Pınar’cığım, tamam.”

“Ona da kitap oku.”

“Evet benim güzel yavrum.”

“Pijamamızla kitap okuyalım.”

“Sen nasıl istersen tatlı kızım.”

Annesi kitap okumaya başlayınca Pınar, sakinleşmiş. Daha kitabın yarısı bile bitmeden uyku gelip onun ruhuna dokunmuş. Kahramanımız, gülümseyerek kendini uykuya teslim etmiş. Annesinin huzur veren sesinden çıkan sözcükler, odada uçuşarak bir tur atmış, gelip Pınar’ın alnını ve yanaklarını okşamışlar. Sonra onu sıkıca kavrayarak düşler ülkesine yola çıkarmışlar. Gülücük tarlasında güller açmış bu ülkede. Kahkaha da oradaymış, sevinçler de neşe de.

Masallarda zaman çabuk geçer, değmesin ömrüne ne acı ne de keder. Günler, mevsimler, yıllara döner. Kitap okuyan çocuklar hayatta sürekli güler. Sağlıktır her işin başı, okuduğu kitaplar olursa insanın yoldaşı, ömrü boyunca ne dişi ağrır ne başı. Yeter ki iyilikle, hünerle donansın çocuklarımız. Doldu taşıyor masal pınarımız. 

Kitapları evimizde hep misafir eğledik, iyileri kötüleri birbirinden eledik. Bir kerevet yaptık ki kırk kalemden, kırk tomar kağıttan, yaz yaz bitiremedik. Biz de çıktık üzerine oturduk. Mıymıy kuzu, kıpkırmızı elma getirtti. Cimcime sultan, dilimledi herkese eliyle yedirtti.

#edebiyat #+edebiyatkolektifi #öykü #kurmaca #metin #türkedebiyatı #sanat #makale #edebiyatgündemi #kitaplar